Suyu kapatıp çıktı duştan. Üzerinde sadece kullandığı şampuanın kokusu vardı artık. Buse'nin kokusu duş kabininin giderinden akıp kanalizasyona çoktan karışmıştı. Beline doladığı havluyla salonun ortasında bekledi uzun süre. Yorgundu Ergün. Masasının üzerindeki telefona çarptı gözü. Yanıp sönen ışık cevapsız arama olduğunu haber veriyordu. Gizem altı kez aramış ama Ergün duşta olduğu için duymamıştı. Ayşegül sayesinde tanışmışlar ve çok güzel bir dostluk kurmuşlardı. Uzun zamandır görüşmüyorlardı. Ama altı kez de aramanın bir sebebi olmalı diye düşündü Ergün.
Gizem kendini kötü hissettiği zamanlar Ergün'ü arar ondan kendisine hikayeler anlatmasını ya da kendini iyi hissettirecek güzel şeyler söylemesini isterdi. Bunu iyi yapıyordu Ergün.
Belli ki Gizem'in Ergün'e ihtiyacı vardı. Hemen arama tuşuna dokundu. Gizem'in sesi iyi geliyordu.
"Alo, Ergün merhabalar. Nasılsın?"
"Teşekkür ederim Gizem iyiyim. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim ama sen söylediğin kadar iyi değilsin sanırım." Dedi Gizem.
Sonuna da soru sorarcasına bir tebessüm iliştirdi. Bunun anlamını biliyordu Ergün. Gizem sesindeki yorgunluğu fark etmiş ve şüphelenmişti.
"Bugün senden güzel bir hikaye anlatmanı isteyecektim ama sen yorgun gibisin ya da bana öyle geçti. Hem uzun zamandır da görüşemiyoruz, ne yüzünü görüyorum ne de sesini duyuyorum." Diye ekledi Gizem.
Bunun kurtuluşu yoktu. Yorgun sesine bir tane tebessüm katıp "Ne anlatmamı istersin." dedi Ergün.
Herhangi bir şey olabilirdi aslında. Ama yaşadıkları aklında ne var ne yok alıp gitmişti.
"Sen gerçekten iyi değilsin. Ben ne zaman sana şunu anlat dedim? Sen seç anlatacağın şeyi." Dedi Gizem.
Baltayı taşa vurduğunu hemen anladı Ergün. "Peki." Derken de içten bir gülümseme attı.
"Ama bir hikaye anlatmayacağım sana. İçimden ne geliyorsa konuşacağım."
"Tamam bekliyorum." Dedi telefonun diğer ucundaki Gizem.
Derin bir nefes aldıktan sonra yorgun sesini ayağa kaldırıp konuşmaya başladı Ergün:
"Hani mutlu olmasını istediğimiz insanlar vardır. Onlar suratını asarken kahkahalarımıza gen vurduğumuz ve hatta dertlerini sol yanımıza koyup dertlendiğimiz... İşte şimdi imkanım olsa bedeli ne olursa olsun geri almak isterdim o bedavaya verdiğim kahkahalarımı."
Gizem bir anda sus pus olmuş Ergün'ün kurduğu cümlelerdeki ağırlığı tartmaya çalışıyordu.
"Ama." Dedi.
"Ama ben anlamıştım sende bir şeylerin yolunda gitmediğini. Aslına bakacak olursan Ayşegül bana her şeyi anlattı. Ben seni hep neşeli olarak gördüğüm için inanmak istemedim. Şimdi işin gerçek yüzüyle karşılaşınca inanmak zorunda kaldım." Dedi Gizem.Ergün zaten daha fazla konuşmak istemiyordu. Bundan sonra kullanacağı her kelime bıçak yarası gibi olacaktı. Acı bir tebessüm daha koydu cümlesinin sonuna. Zira noktaya mahal yoktu.
"Ayşegül anlatmış madem. Benim daha fazla kullanıp israf edeceğim cümlem yok sevgili dostum. Sadece sizinle olan o güzelim sohbetlerimizi özledim. Geceye bıraktığımız ortamın sıcaklığını ertesi gün uyandığımda yüzümde beliren tebessüme satmayı özledim." Dedi Ergün.
Gizem kendini toparlayıp "Başkaları mutlu olsun diye sakın ha sakın kendi mutluluğundan asla vazgeçme." Dedi.
Bir boks maçında son raundun bitimini belirten gonk sesi gibiydi bu cümle. Buse'yi kafasında iyice bitirmiş telefonu kapattıktan sonra belindeki havluyu çıkarmadan masanın üstündeki deftere son kırıntıları yazmak istemişti.
Kalem yine yere düşmüştü. Eğilip aldıktan sonra sandalyesini düzeltip defterini açtı. Nokta koyması gereken yer gelmiş hatta çoktan geçmişti.
Pencereden içeri dolan güneş yazdıklarına ışık oluyordu. Buse'ye dair son sözlerini yere düşmekten kötürum olmuş bir kalemle yazıyordu.
"Kelime kırıklarından oluşan bir cümle ile ancak "güle güle" diyebilirim. Zira kalp kırıklarını henüz toplayamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK'IN SON VEDASI #Wattys2017
RomansaGit benden. Yarım bıraktığın ne varsa yanına kat. Öyle vedalar etmeye de gerek yok. Hakkını helal etmeden git.