3.Bölüm

179 13 8
                                    

Multimedya  tuğçe

    "Yasemin kızım kalk artık."  Bu annemin belkide onuncu seslenişi idi ama gözlerim açılmamak için direniyordu. Yüzümü yastığa iyice gömdüm ve boğuk çıkan sesim ile
"Tamam. Kalkacağım birazdan." diye mırıldandım ama annem beni tekrar dürterek
"Kime diyorum ben yaa. Hala yatıyor. Yasemin okul saatin geçiyor." dedi sahte bir sinirle. Ona aldırmayıp uyumaya devam ettim. Napim yani uykum çok derinse bu benim elimde değil ki. Göz kapaklarım açılmamak için resmen savaş veriyor.

     Kapının açılıp kapanma sesini duyunca gitti diye düşünüp rahatladım. Ama " hala uyanmadımı ." diyen babamın sesini duyunca kaşlarım çatıldı. Ama yine de uyumaya devam ettim. "Yarım saattir uyandırmaya çalışıyorum." diye sitem etti annem. Her sabah böyle oluyor ama hala alışamadılar.
"Ben onu nasıl uyandıracağımı biliyorum." dedi babam.  Allah bilir bu sefer ne yapacak idi.  Kafamın üstüne bir battaniye örtülüp tutulunca gözlerim kocaman açıldı ve hemen çırpınmaya başladım ve boğuk çıkan sesim ile
"Tamam uyandım lütfen yapma." diye  bağırmaya başladım.  Battaniye üstümden çekilir çekilmez yatakta doğruldum ve derin derin nefesler almaya başladım. Kolostrafobim vardı. Dar ve kapalı yerlerde nefessiz kalıyordum.  Ve bu hastalık öz annemle babam öldükten sonra olmuştu.

      Annemle babam gülerken sahte  bir sinir ile onlara bakmaya başladım. Sonra da söylenmeye başladım. "Amacınız beni öldürmek mi? Hem her sabah bıkmadınızmı çünkü ben bıktım." Ben böyle söylendikçe onlar dahada gülüyorlardı. Ayağa kalktım ve lavaboya gider iken "Şu evde rahat uyku bana haram resmen yaa. " diye homurdandım. Annemle babam kahkahalarla gülmeye başladılar.

     Okul için tamamen hazır olduğumda aşşağı indim ve annemle babamın yanağına öpücük kondurup okula gitceğimi söylediğimde bana kahvaltı yapmam gerektiğini söylediklerinde onlara okulda yapacağımı söyleyerek evden çıkmıştım. Şimdide okulun bahçesinde durmuş tuğçeyi bekliyordum. Üstümde okulun beyaz, lacivert şort etekleri ve beyaz gömleği vardı. Etek dizimin bir karış yukarısında idi. Gömlek ise eteğin içindeydi ve gömleğin üstünde siyah kapşonlu ceketim vardı. Ayağımda ise beyaz spor ayakkabılarım vardı. Saçlarım açıktı. Makyaj yapmayı pek sevmediğimden dolayı sadece rimel ve dudak nemlendirici vardı. Beyaz tenliyim, kahverengi gözlüyüm ve saçlarımda sarı ombre var. Saçlarım belimde ve düz. Bir altmış boyum var ve elli kiloyum.  

       "Yasemin." Beni düşüncelerimden sıyıran şey tuğçe'nin sesi oldu. "Ne arıyorsun dışarda hava çok soğuk." Dedi. " Senin gelmeni bekliyordum." Diye cevap verdim. Gülümsedi ve koluma girerek " Teşekkür ederim ama keşke içeri girseydin hava gerçekten çok soğuk çünkü. " dedi. Gülümsedim. Hava gerçekten de çok soğuktu. Ellerimi cebime koydum ve Tuğçeyle sınıfa çıkmaya başladık.

     Sınıfın büyük çoğunluğu gelmişti. Tuğçe ile beraber sıramıza oturduk ve beklemeye başladık. Sınıfa semih hoca gelince koray ve arkadaşları hariç herkez sustu. Semih hoca  susmalarını bekler gibi bir süre onlara baktı ve sonra bizim sıranın yanına gelip arkamızdaki iki kızı kaldırıp koray ve merti oturttu .  Daha sonrada önümüzdeki iki çocuğu kaldırıp oğuz ve tayfunu oturttu. Tuğçe ve ben dörtlünün arasında kalmıştık. Ve bu beni biraz da olsa rahatsız etmişti çünkü ben konuşmayı pek sevmezdim.

     Semih hocanın telefonu çalmaya başlayınca hemen masadaki telefonu aldı ve açtı. "Evet... ne... hemen geliyorum hangi hastane? ... tamam." Diyip bize döndü ve " arkadaşlar çok üzgünüm acil gitmem gerek kızım hastalanmış  hastaneye kaldırmışlar. " dedi ve çıkıp gitti. Hocanın çıkmasıyla beraber sınıfta dersin boş geçeceği için yükselen sevinç nidaları var idi. Bende boş duramayacağımı bildiğim içim kitabımı çıkarıp kaldığım yerden okumaya başladım. Hayatta en çok sevdiğim şeylerden birisi de  kitap okumaktı.
Evde bir tane kitaplığım var bir sürü de kitabım var.

    "Bana kendinden ve ailenden bahseder misin biraz?" Dedi tuğçe kitabı okumayı bırakıp tamamen tuğçe'ye  döndüm.
"Merak ettiğin şeyleri sor cevaplayım." Dedim.  " Pekala. En çok neleri yapmayı seversin."
   "Kitap okumayı, müzik dinlemeyi yağmur altında ıslanmayı. Peki sen nelerden hoşlanırsın."
    "Kitap okumayı, müzik dinlemeyi bende severim ama yağmur altında ıslanmayı sevmem. Daha çok izlemeyi severim. Sevgilin varmı."
      Yüzümü buruşturdum ve "Hayır." dedim. "Peki hiç olmadımı." Diye sordu bu sefer. "Olmadı." Dedim. " Neden hiç olmadı ki. "
    "Çünkü karşıma doğru kişi çıkmadı." Diye itiraf ettim. Bu konunun kapanmasını istiyordum. O da bunu çatık kaşlarımdan anlamış olacak ki
     "En çok hangi renkleri seversin?" Diye konuyu değiştirmeye çalıştı.
      " kırmızı ve siyah." dedim.
       "Peki hayatını bir renk ile anlatacak olsan hangi rengi kullanırdın?" Diye sordu.  Böyle bir soruyu beklemeyince bir an afalladım.

      Harbi benim nasıl bir hayatım vardı ki.  Beş yaşında annesini babasını kaybetmiş bir kız çocuğu, ilk okulda hiç arkadaşım olmadı.  Hep yalnız idim. Ortaokulda ise tekçe sıla ile arkadaş olmuştum. Ve lisede ise ilk önce ki okulumda pelin burda ise tuğçe vardı. Okul değişikliğinin sebebi ise yaptığım bir kavga sonucu okuldan atılmıştım.  Ben hep sessizliği seven birisiyim. Karanlıktan korkarım ama benim hayatım karanlık.

     "Yasemin beni duyuyor musun?" Tuğçe'nin  sesini duyunca  düşüncelerimden sıyrılıp gerçek hayata döndüm ve tuğçe ye anlamayan bakışlar attım. " Sana kaç defa seslendim ama  beni duymadın. Dalmış gibi görünüyordun." Dedi. "Düşünüyordum. Yani hayatımın hangi renk olduğunu. Gri." Dedim ve başımı sıraya koyup gözlerimi yumdum.
    

ZıtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin