Lee Jooheon

1.3K 63 45
                                    

Gözlerin üzerinde olduğunu biliyor olmalıydı. Sahadaki hareketleri bunu hissettiriyordu sana. Antrenman olmasına rağmen tüm oyuncular canını dişine takarak oynamış, herkesin zevkle izlediği bir maç ortaya çıkmıştı. 

"Haftaya da böyle oynarlarsa kesin maçı alırız!"

Heyecanla konuşan Mingi'yi başınla onaylayıp sırt çantanı almak için eğildin. 

"Maç bittiğine göre gitmeliyim." Hayır, gitmek istemiyordun ama dün gece sabaha kadar sevdiğin diziyi izlemiştin ve biraz uykuya ihtiyacın vardı.

"Hey, Mingi!" Duyduğun güzel sesle dudaklarını ıslatıp bakışlarını kaldırdın. 

Jooheon terli saçlarını geriye doğru itip ikinize de gülümsediğinde karşılık verdin. Pekalâ, işte takımın en iyi defans oyuncusu tüm çekiciliğiyle tekrar karşındaydı. 

"Sana da selam günışığı." Kendine engel olamayıp gülümsediğinde sahayı çepeçevre saran tellere daha da yaklaştı. Cesaretlenmişti ki dünden sonra bu cesarete epey ihtiyacı vardı. 

"Maça gelecek misiniz?"  Sorusu ikinizi kapsıyor olsada gözleri sendeydi. Önemli olan senin cevabındı onun için. Hoş, Mingi'nin geleceği kesindi zaten. Hong joong'un oynadığı her maça gelirdi zaten. 

"Ben kesin geliyorum." dedi uzun çocuk onu şaşırtmayarak. 

"Ben de gelirim. Beni alırsın değil mi?" 

"Tabii."

"Alırım."

İkisi de aynı anda cevap verince şaşkınlıkla gülümsedin. Joohoen'un cevabını beklemeyen Mingi keyifli bir gülümsemeyle arkadaşın baktı "sana ne oluyor?" dercesine. 

Dün okul çıkışı seninle eve kadar yürümek istediğini belirtip, tenha bir köşede duygularını dillendirdiğini bilmiyordu tabii ki. Söylememiştin çünkü aranızda kesin bir şey yoktu. Sana açıldığı gibi cevabını beklemeden hızlı bir buse çalmıştı yanağından. Ardından koşar adım uzaklaşmıştı. 

Herkes tarafından sevilen bu sıcak kanlı, geniş çevreli ve ortamların aranan esprili adamının dün utançla kaçışı aklına gelince gülümsedin. 

"Erkenden, takımla birlikte gitmen gerekmiyor mu?" Dedin gülüşünü bozmadan. 

İşte bunu unutmuştu. Takımla birlikte orada olması gerekiyordu. Düşen suratıyla cevabını almış Mingi'ye dönmüştün. 

"O zaman sen beni alırsın." İkinizin arasında mekik dokuyan munzur bakışlarını kesmeden başını salladı. 

"Önden gidip beninkine bakacağım. Soyunma odasındalardır değil mi Honey?"

"Öyle olmalı." Güzel gamzelerini ortaya sererek gülümsediğinde sana günışığı dediğini hatırladın. Bu güneşi bile kıskandıracak güzellikteki gülüş dururken senin günışığı olman imkansızdı.

Mingi yanınızda uzaklaşırken kalabalığın bir kısmı dağılmış, kalanlar ise kendi aralarından konuşuyorlardı. Jooheon kramponunu çim sahaya bir iki kez vurup tekrar sana döndü. 

"Yorgun görünüyorsun." dediğinde başını biliyorum dercesine salladın. "Dizi izlemeye öyle daldım ki uyumayı unuttum."

Ufak bir kahkaha atıp terli saçlarını arkaya itti. Seninle şöyle muhabbet etmeyi hiçbir şeye değişmezdi. Öyle güzel geliyordu ki sesinin tınısı... 

Elini telin arasından geçirip seninkine yaklaştırdı ve tuttu. Bu seni şaşırtmıştı çünkü dün resmen uçarak kaçan adamdı o. Böyle bir hareketi beklememen normaldi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 25, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

One Shots [MX]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin