7. Bölüm

516 25 0
                                    

Multimedia'da Semih var.

Kantine inip su alacaktım. Günün amelesi olarak herkesin kantin alışverişini üstlenmiştim. 5 su 1 poaça 2 çikolata. Of of nasıl taşıyacaktım. Kantine indiğimde Yankı arkadaşlarıyla kahve içiyordu. Beni görünce yanıma geldi. "Ne yapıyorsun uykucu küçük" dedi. Gülümsemesi o kadar tatlıydı ki eriyebilirdim. "Kantin alışverişi" dedim. Sıraya ayak uydurarak. "Yazılınız hangi dersten?" dedi. "Kimya." dedim dudağımı büzerek. "Hayırdır kötü mü" dedi. "Pek iyi sayılmaz kafam almıyor." "Ben çalıştırırım seni." "Ne? Nasıl olacak o? Yazılı üçüncü saat." "Tamam sorun değil. Ben bu ders gelirim idareden çağırıyorlar falan derim boş bir sınıfta anlatırım" dedi. Allahım neden bu kadar sevimlisin sen? "Olur mu ki." "Olur olur. Sen derse git şimdi ben gelirim birazdan" dedi ve arkadaşlarına doğru gidiyordu. "Yankı" dedim. Döndü ve efendim der gibi baktı. O öyle bakınca ne diyeceğimi unutmuştum. Salak gibi yüzüne bakıyordum. Hatırlayamadım ve "neyse ben sonra söylerim" dedim ve kantine döndüm. Alacaklarımı aldım ve sınıfa çıktım. Zilden önce çalışacağım kitapları koridordaki masaya bıraktım. Sınıfa geçip sırama oturdum. Hoca geldikten sonra gözüm kapıda Yankı'yı bekliyordum. Vakit geçmek bilmiyordu. Bir süre bekledikten sonra umudumu kesip kafamı masaya gödüm. O sırada kapı çaldı ve Yankı sırıtarak "Hocam Eslem'i müdür çağırıyor" dedi. Uyuz almancacımız hemen kanmadı tabi. Çocuğu sorguya çekmeye başladı. Yok efendim neden tenefüste çağırmamış yok niye beni çağırmış niye nöbetçi gelmemiş... Ama Yankı sanki bu soruları bekliyormuş gibi hepsini mantıklı ve soğukkanlı bir şekilde cevapladı. O an farkettim çok iyi yalan söylüyordu. Sorgu bittince sınıftan çıktım. Kitaplarımı aldım. Yankı kitapları görünce elimden aldı. "Çok iyi yalan söylüyorsun. Planladığımızı bilmesem inanırdım sana." dedim. Cevap vermedi sadece gülümsedi. Bu hali beni biraz ürkütmüştü. Üst katta boş bir sınıf bulduk ve içeri geçtik. "Nerden başlıyoruz" dedi. "Bana kalsa tüm seneyi baştan alalım derim ama sen son üniteyi anlat yeter en çok ordan çıkar." dedim. Kafasını sallayıp boş bir sıraya oturdu. Garipti. "Neyin var senin?" dedim. "Yok birşeyim hadi otur yanıma." "Dökül" dedim. "Bir sorun var evet ama büyütülecek bir şey değil." "Olsun bilmek istiyorum." "Peki. Sana birşey soracağım. Sen de benim gibi iyi yalan söyleyebilir misin?" "Anlamadım. Nasıl soru bu şimdi?" "Dün gece Semih'le ne konuşuyordunuz." Ah yine Semih. "Öyle havadan sudan" "Eslem bana gerçeği söyle.." "Gerçek bu Yankı" Ne anlatmıştı piç Semih. "Seni kaybetmek istemiyorum uykucu küçük. Ve güvenmek istiyorum." derken çenemi hafifçe kavramıştı. "Kaybetmeyeceksin ve güvenebilirsin" dedim ve masumca dudağına bir öpücük kondurdum. Gülüp "Beni kötü emellerine alet etme uykucu küçük. Yoksa ders çalışma ayağına burda bana birşey mi yapacaktın doğruyu söyle." dedi. Kızarmıştım panik olup "Nee hayır" dedim yüksek sesle. Eliyle ağzımı kavrayıp "Sessiz yakalanacağız" dedi ve ardından sarıldı. Parfümünün kokusunu içime çekip rahatladım. "Ders zamanı yakışıklı" dedim. Kitapları açtık ve bana ders anlatmaya başladı. Ders anlatırken çok ciddi olmuştu. Ben de ciddi bir şekilde dinliyordum. Ve enteresandır ki anlıyordum. Zil çalana kadar konuyu az çok bitirmiştik. Merdivenlerden inerken o hala bana konu anlatıyordu. Yanımızdan geçen öğrenciler şaşkın şaşkın bizi izliyordu. Amfinin önüne geldiğimizde "Başarılar uykucu küçük" dedi. "Erinmiyor musun?" dedim. "Ne?" "Normalde lakaplar kısa seçilir uzun uzun ismi söylememek için ama benim lakabım ismimden uzun" "Erinmiyorum. Sana böyle seslenmek hoşuma gidiyor." dedi. "Benim de" dedim ve karşısında an itibariyle eriyordum. Hoca arkadan gelene kadar cilveleşmelerimiz devam ediyordu. "Hayırdır Yankı? Ne işin var burda?" "Akın'ı sordum hocam. Kalemim ondaymış da" dedi. Hiç inanmışa benzemiyordu hoca ama kafasını sallayıp amfiye girdi. Ardından ben de girdim. Yankı arkamdan kısık sesle seslenince döndüm "Unutmadan Özkan Nazlı'ya başarılar diledi" deyip güldü ve gitti. Benim sıram Nazlınınkinden baya uzaktı ve optikler dağıtılıyordu. "Hocam afedersiniz Nazlı'da kalemim kalmış" dedim. Ah salak kafam. Hoca "Ben yazılı kağıtlarını dağıtmadan ne diyorsan de sonra hemen yerine... Salak yerine koyuyorlar insanı hocam ya." dedi yanındaki diğer gözetmen hocaya dönerek. Utanmıştım. Tüm amfi bana gülüyordu. Ama bir işe başladım devam ettirecektim. Nazlı'nın yanına gidip söyledim. Gözleri parladı. Sırama geçmek için döndüğümde elime bir kalem tutuşturdu ve "Kalemin gerçekten de bendeydi" dedi gülerek. Ben de kalemi havaya kaldırıp hocaya döndüm. Sırıtarak yerime geçerken son zamanlarda zafer arsızı olduğumu farkettim. Soruları görünce geleneği devam ettirip hocaya sövdüm ve çözmeye başladım. İnekler ve hiçbirşey yapamayanlar yavaş yavaş çıkıyordu. Ben de bildiklerimi yapıp bilmediklerimi salladım ve amfiden çıktım. Merdivenlerin başında Yankı ve Semih oturuyorlardı. Yanlarına gittim. "Nasıldı?" dedi Yankı. "Bilmem iyi gibiydi." dedim. Yankı gülüp "Semih aynı sen " dedi. "Hey küçük o benim repliğim." derken elini silah yapmıştı. Ne amele çocuk. Eğilip Yankı'nın yanağına öpücük kondurup "Çalıştırdığın için teşekkürler" dedim ve yanlarından ayrıldım.

Uykucu KüçükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin