I. initium...

1.1K 99 60
                                    

Crying Out, Sing For You, Promise gibi şarkılar veya Universe albümü eşliğinde okumanız tavsiye edilir...

♥️

Genç kız tırnaklarını yememeye dikkat ederek açılmayan telefonuna iç çekerek bir kez daha baktı.

'Ahh çıldırmak üzereyim, neden telefonunu açmıyorsun?'

Odasında iki ileri bir geri giderken gözü sürekli elindeki telefona kayıyor, belki bir umut çağrılarıma geri dönüş bulurum diye düşünüyordu.

Aslında şu an herkes içeride onu bekliyordu. Makyözü, kuaförü, tasarımcısı ama o, kendi odasında telefon beklerken odayı arşınlamaya devam ediyordu.

Tam ümidini kaybetmeye başlamışken çalan telefonu hızla yanıtladı ve kulağına götürdü.

"Oppa, aramayacaksın diye ödüm patladı. Neredesin, geleceksin değil mi? Bak söz verdin, gelmezsen bir daha asla seninle konuşmam."

Telefonun karşısından derin bir iç çekiş ve yorgun bir ses duyuldu.

"Tabi ki geleceğim JiSoo. Sadece toplantım yeni bittiği için telefonlarına cevap veremedim."

Genç kız sevinçle yerinde zıpladı ve telefonunun ekranına kocaman sesli bir öpücük kondurdu.

"Sakın geç kalma Oppa. Şimdi hazırlanmak için gitmeliyim. Hayatımdaki en değerli iki erkeğe mükemmel görünmeliyim. Seni çok seviyorum."

"Sen zaten her halinle mükemmelsin. Ben de seni seviyorum güzelim."

--------------

Kyungsoo oldukça yorucu bir gün geçirmiş, bir toplantıdan çıkıp diğerine girmişti. Aslında bugün böyle şeylerle uğraşmak için fazla önemli bir gündü. Ama babasının ve kendisinin adamları Kore'deki işleri yoluna koyuyordu hatta düğün hazırlıklarını da onlar halletmişti.

Bugün Kyungsoo'nun biricik göz ağrısı, üvey olduğu halde çok sevdiği kardeşi evleniyordu.

Düğün günü önceden kararlaştırıldığı için ne bir gün ileri çekebildiler ne de bir gün geriye alabildiler. Babası düğün gününden tam bir ay önce vefat etmişti fakat içine doğmuş gibi Kyungsoo'yu yanına çağırmış ve ne olursa olsun o düğünün yapılması gerektiğini söylemişti.

Kyungsoo yarım saat içinde kalkacak olan uçağa yetişmeye çalışırken, şoförüne biraz daha hızlı gitmesi gerektiğini söyledi, bu sırada sessizde unuttuğu telefonunu son anda fark etti, kardeşi arıyordu. Kısaca gelmesi konusundaki endişelerini yatıştırdıktan sonra telefonu kapattılar.

Telefonunu yanına koyacakken gözleri gömleğinin altına sakladığı kader dövmesine takıldı. Sol bileğindeki manşeti bir kat kıvırdı ve yavaşça göz hizasına kadar çıkardı.

Kalbin olması gereken yerde ayın hilal şekline benzer ufak bir boşluk vardı, kalbin altında ise çaprazlamasına bir hançer saplıydı. Siyah ve görkemli ejderin ağzı haykırırcasına açıkken gözlerindeki hüzün sadece sahibinin göreceği şekilde saklıydı.

Kyungsoo'nun dolan gözlerindeki yaşlar kirpiklerini birbiriyle buluşturmak için zorlayan göz kapaklarının ısrarıyla oldukları yerden firar ederek ejderin kalbindeki boşluğa kondu. Yaşların değdiği yerler sanki kalbine zehir dökülüyormuşcasına tenini yakarken, içi çoktan çölde susuz kalmış bir dervişin çaresizliğine kapılmıştı. Bu sefer de olmayacaktı, bu durumdan hiçbir zaman kurtulamayacaktı.

Gözlerinin önünde yitip giden bir genç bir sevdanın yarattığı bu sızı hiçbir zaman kalbinde son bulmayacaktı.

"Geldik, efendim."

Kendi düşüncelerine dalmışken, şoförünün sesiyle irkildi ve kafasını sağ tarafına hafifçe çevirerek geldiklerini gördü, hızlıca gözlerini kurulayarak küçük çantasıyla birlikte uçağa doğru yöneldi.

Şimdi sırada iki insanın kaderini birleştirmek vardı, kendi kaderinin aksine...

-----------

Düğünün yapıldığı alan Kore'nin en görkemli, en prestijli yerlerinden biriydi ve JiSoo'nun evleneceği kişi ise büyük şirketler grubunun varislerinden en küçük olan Kim üyesiydi. Kyungsoo damat harici bütün aile ile tanışmış hatta Bay Kim Kyungsoo'yu da damat olarak kendi şirketlerinin bünyesine katmak istediğini açıkça dile getirmişti. Kyungsoo Bay Kim'e teşekkürlerini sunarak, teklifi kibar bir dil ile geri çevirmiş, böyle bir şeyi şimdilik düşünmediğini söylemişti.

Ve içinden de ekledi. 'İsteyemem de, kalbimin ve ruhumun yüzyıllardır bir sahibi zaten var.'

Düğün yerine geldiğinde etrafta koşturan görevlilerden birinin hafifçe koluna dokunarak dikkatini çekti. Görevli çocuk Kyungsoo'yu gördüğü gibi önce önünde saygıyla eğildi ve ardından elindekileri yanındaki arkadaşına teslim ederek Kyungsoo'ya eliyle gidecekleri yönü gösterdi ve yürümeye başladıklarında söze girdi.

"Hoşgeldiniz Bay Doh. Düğün 15 dakika içinde başlayacak efendim. Sizi götüreceğim odada düğün için hazırlanmanızı sağlayacak bir ekip sizi bekliyor. Siz hazırlanırken ben küçük hanıma geldiğinizi bildireyim efendim."

Kyungsoo küçük bir baş sallamanın ardından önünde durdukları kapıdan içeri girdi. Oturarak onu bekleyenler Kyungsoo'yu gördükleri an yerlerinden kalkarak önce selamlayarak saygılarını gösterdiler ve ardından hep birlikte işe koyuldular. 20 dakika sonra Kyungsoo takımını giymiş, saçı ve hafif makyajı yapılmış şekilde düğünün olacağı salona doğru yürüyordu. Bir yandan tanıdıklarına baş selamı veriyor, yol üzerinde kendisiyle konuşmak isteyenlerle iki kelam ettikten sonra izinlerini isteyerek yoluna devam ediyordu. Tam nikahın olacağı kısma geldiğinde JiSoo'yu ve damadı bir şey için hararetli bir şekilde konuşurken buldu. Küçük bir öksürükle boğazını temizleyerek dikkatlerini çektiğinde ise her şey ve herkes anlamını yitirdi...

Zaman durmuş, insanlar durulmuş, Kyungsoo'nun gözyaşları ise yerçekimine itaat ederek yanaklarında bir yol bulmuştu.

Her şey yavaşlamışken kendisine bakan adama doğru dövmesinin bulunduğu elini istemsizce uzatmış, ritmini şaşıran kalbine söz geçirmeyi ise aklının ucuna dahi getirmemişti.

Lal olduğuna kanaat getirdi dilini zorlayarak kısık ve boğuk bir sesle mırıldandı.

"J-Jongin."

Adı geçen geç adamın gözlerinde birkaç saniyeliğine yakaladığı özlem ve hüzün duygusuna tutunmaya çalışan elleri, ardından gelen yoğun boşluk yüzünden paramparça olmuş, en ufak umuda tutunamaz duruma gelmişti.

Gözleri kadar soğuk sesi yazın ortasında kış ayazında bıraktı Kyungsoo'yu...

"Hoşgeldiniz, prens hazretleri. Yoksa imparatorum mu demeliydim?"

My Emperor, My UniverseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin