Aradan geçen iki ayda ne Kyungsoo, Jongin ile çok irtibat kurdu ne de Jongin, Kyungsoo'nun çok yakınında bulundu.
İki genç zehirli sarmaşıkların etrafında sevdaya düşmemek için elinden geleni yapıyordu da yine vazgeçemiyordu birbirlerinden.
Bir kuple sesini duyayım da kulaklarım şenlensin, ay yüzünü göreyim de gözlerim bayram etsin diyerek kaçamak bakışlarını esirgemiyorlardı birbirlerinden. İkisinin de cesareti vardı aşka var olmasına da biri ötekini düşünüyor, öteki ise halkını...
Yasaktı birbirlerine bu iki toy yürek, günahtı onların sevdası birbirlerine, hem elalem ne derdi, dillere düşerlerdi...
Kyungsoo geceleri gizlice olduğunu düşünerek kendisini izlediğini biliyordu Jongin'in. Hissettiğinden midir, yüreğinin gördüğünden mi bilinmez biliyordu işte.
'Ela gözleri, kendimi sevda ateşinde yakmak istememe neden oluyor, onu da kendimle birlikte yakmak...'
Yine seyranlığa bakan balkon kapısından dışarı çıktığında göz ucuyla bakındı da göremedi elaya parmak çalan gözleri, o gözler üstünde olmayınca bir titreme aldı ki benliğini yüreğinden gelen... belki dedi bir işi vardır, gelir, bakar birazdan.
Bir durdu gelmedi, iki durdu o gözleri göremedi, üçe kendi yüreği dayanmadı da içeri geçecek olduğunda kapısı tıklatıldı.
"Gir" emrini verdiğinde ağlamaktan gözleri şişmiş, perişan bir çocuk girdi odaya. Jongin demeye dili varmıyordu karşısındakine. Şu an öyle savunmasız öyle küçük duruyordu ki karşısında.
Gözyaşlarını parmak uçlarıyla silip göz kapaklarından öpesi geldiyse de tuttu kendini. Yavaşça yanına yaklaştığında Jongin birden yere kapaklanıp eteklerini öperek af dilemeye başladı.
"Bağışlayın beni Prens Hazretleri, yalvarırım affedin beni. Sizin kılınıza zarar gelecekse kellemi şu an alın, ölüm gelecekse sizin ellerinizden gelsin."
Eteklerini öpen adamın dediklerini mantık süzgecinden geçiremiyordu Kyungsoo. Ne olmuştu böyle de normalde gözlerine bakmaya çekinen adam yerde eteklerini öperken alttan yüzüne bakıp bir yandan da hıçkıra hıçkıra ağlar olmuştu?
Sesindeki merhamete engel olamadı, kısık ve kırgındı. Sevdiği kalbi üzeni yaşatmayası vardı.
"Ne oldu Jongin? Bu vaziyetin nedir?"
Ağlamaya devam eden adamı bu şekilde sakinleştiremeyeceğini anladığında bir defalığına soyunuverdi prens kimliğinden.
Onunla yüz yüze gelene kadar eğildi, dizlerinin üstüne çöküp sağ eliyle başını kaldırıp yüzlerini aynı hizaya getirdi.
Gözlerinin içine baktı, şu an bildiği bilmediği her şey üzerine yemin edebilirdi ki bu gözlerin içinde ruhunu yansıtan bir ayna vardı, kendini gördüğü...
Öyle bir bakıyordu ki tüm inançlarına sırt çeviresi geliyordu, öyle bir görüyordu ki her şeyi bırakası...
Kıyamadı da kaldırdı tüm engelleri ortadan. Tuttu her zaman dokunmak istediği yanakları, baş parmaklarıyla sildi bir bir gözyaşlarını, kendisini zor tutuyordu, ağlayan kalbinin kapılarını aralarsa kapatamazdı ya bir daha ne onun gücü yeterdi kapatmaya ne ötekinin.
Jongin'in ise ağlayan gözlerine inat aşka atan yüreği yine sevinçle göğsünü dövmeye başlamıştı, midesinde de almıştı ki bir sızı... yüzünü sarmalayan ellere karşı koyamadı, yüzsüzdü ya kalbi yasladı yüzünü pamuk ellere, biraz daha sevsin istedi güzel parmaklar yüzünü, bunun için esirgemedi bir damla gözyaşını dökmekten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Emperor, My Universe
Fanfiction"kişi seni severse soyunur aya karşı sever ölüşüne dek" -Fazıl Hüsnü Dağlarca