2. Bölüm

5.8K 325 64
                                    

Mehmet gideli üç hafta olmuştu. Ömer o gittikten sonra düşünmeye başlamıştı. Hayatını seçimlerini sorguluyordu sürekli.

Hayat ona hiç güzel yönlerini göstermemişti ki! Sürekli kan revan içindeydi hayatı. Mutlu olamıyordu bir türlü.

Elif kadar acı çekmişti Ömer. Belki de daha fazla.

Babası Kabadayılardan Ali Zorlu'ydu. Hep hapis hayatı yaşamışlardı. Hayal meyal hatırlıyordu.

On iki yaşında bir çocukken hayatın iğrenç yüzüyle karşılaşmıştı. Hamile annesini babasını ve hatta kendisini ölüme sürüklemişlerdi babasının düşmanları.

O lanet gün bahçede babasıyla oynarken annesi de eli karnında onları izliyordu. Birden ne olduğunu anlamadan silah sesleriyle irkilmişlerdi. Onca korumaya rağmen babasının düşmanları içeri girmiş hepsini kurşuna dizmişlerdi. Annesini hamile haliyle vurmuşlardı. Doğmamış bir bebeği hayattan koparacak kadar iğrençti o insanlar. Babası ve annesini gözleri önünde vurmuşlar ardından da silahlarıyla onun minik bedenine sıkmışlardı.

Bu kadar kötülük yetmezmiş gibi birde göğsünün üstüne çarpı şeklinde bir yara bırakmışlardı.
Bu onların damgası gibi birşeydi. Öldürdükleri insanları böyle işaretlerlerdi. Ama hesaba katmadıkları şey küçük çocuğun bir kurşunla ölmeyeceğiydi.

Güçlüydü Ömer. Hep güçlü olmuştu. Çünkü o Ali Zorlu'nun oğlu Ömer Zorlu'ydu.

Hayata tutunmuştu küçük bedeni. Sonra yetimhaneye verilmişti. Yaşadığını kimse bilmiyordu. Hastaneye babasının dostu Reşat amcası gelmiş eline bir kağıt sıkıştırmış ne zaman istersen gel demişti. O zaman anlamasa da yetimhanedeki yastığına saklamıştı küçük adres kağıdını.

Reşat amcası onu karanlığa sürüklemesin diye yanına almamıştı ama Ömer o karanlığın onu çağırdığını biliyordu. O karanlığa mahkumdu hissediyordu.

Dört sene boyunca yetimhanenin küf kokan ranzalarında yatmış her gece yetimhane müdüründen dayak yemişti. Canı sıkılınca, üzülünce hatta mutlu olunca bile çocukları döverdi müdür. Defalarca kaçmayı denemişti ordan. Dört yıl boyunca da denemişti. Sonunda başarmıştı başarmasına ama hayat ona yine çelmesini takmıştı.

Yetimhaneden kaçmış İstanbul'a gidecekti ama ne parası ne gücü vardı gidecek. Karanlık sokakta yürürken karşısına iki sarhoş çıkmış yine dayak yemişti Ömer. Karşı koymaya çalışmış ama on altı yaşında bir çocuk ayyaşlarla mücadele edememişti.

O an Mehmet çıkmıştı karşısına. Onu hastaneye götürmüş ardından İstanbul'a Reşat amcasına getirmişti.

Onun sayesinde yaşıyordu işte. O gece onu bulup hastaneye getirmese belki de ölecekti.

Şimdiyse kardeşinin ölüm haberini almıştı. Üstelik bir hafta önce ölmüş toprağa bile verilmişti.

"Tamam çık. Kız için ayarladığınız koruma onu takip etmeye devam etsin. Ama kıza görünmesin sakın. Kılına zarar gelse elimden alamaz kimse sizi. "dedi haberi veren adamına.

İşlerine bir kez daha lanet etti. Hem sirket hem diğer işleri hayatla bağını koparıyordu. Mimar görünümlü yer altı dünyasının patronu olmak kolay değildi. Babasının, annesinin ve dogmamış kardeşinin intikamını almıştı elbetteki. O gün eve giren herkesi kurşuna dizmişti. Tıpkı onların yaptığı gibi. Kısasa kısastı işte.

Canımı yakanın canını yakarım.

Ve tabi yetimhane müdürü onu da halletmişti. Şimdi babasının yapmaya çalıştığı şeyi yapıyordu. Bir şekilde düzeni sağlıyordu. Herşey onun kontrolundeydi. Uyuşturucu işi yapanların cezasını elleriyle veriyordu. Küçücük çocuklara dokunan elleri kırıyordu. Kötü adam diyorlardı belki ona ama temiz işler yapıyordu Ömer.

EMANETİMSİN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin