5- Sorular

9 1 0
                                    

"İçeri gelsene,"

Mavi gözleri şaşkınlıkla açılırken benim elalar da ona eşlik etmişti. Vay anasını.

Vücudumdaki bütün kanın yanaklarıma hücum ettiğini hissedebiliyordum. Sıkıntıyla inleyip ellerimle yüzümü kapattım.

"Hey, sorun değil," diye mırıldandı kadifemsi sesiyle.

"Gül, ben anladım ne demek istediğini."

Ellerimi yavaşça yüzümden çekti.

"Sanırım rezil oldum,"

Mahçupça baktım güzel yüzüne. Pardon kardeş yiaaa demek istiyordum ama bu güzel anı mahvedemezdim.

Bu konuyu da sonra güleceklerimin yanına atıverdim zihnimde.

"Hem, ne varmış içeri gel demişsen? Arkadaşını eve çağırmak ayıp mı?"

Gözlerimi yüzünden alamıyordum. Şekilli kaşları, dolgun dudakları... Gerçekten çok güzel bir yüzü vardı.

"Haklısın." Haklıydı. Utanırdım ben, sıkılırdım ama sonuçta arkadaş olduğu sürece bizim eve gelmesinde bir sorun olamazdı değil mi?

"Neyse, ben kaçar," deyip arkasını döndü.

"İçeri gelsene." diye tekrarladım kendimi. Gelsin anam ne olacak.

Güldü, ayakkabılarını çıkardı ve içeri geçmesine izin verdim.

Bir saniye.

Güldü.

KEREM ER GÜLDÜ.

Hani şu hiç gülerken görmediğim Kerem Er, güldü.

O ayakkabılarını ayakkabılığa koyarken ben zafer dansı yapıyordum arkasında.

Bana döndüğünde hızlıca durup saçlarımı düzelttim. Yoo.

"Az önce sen beyin spazmı geçirirken şey diyordum— evinizin önü güzel olmuş."

Çok tatlış ama bu ya.

Kıkırdayarak salona geçip az önce yığıldığım koltuğa insan gibi oturdum. Çiçekler ve bir şeyleri boyamak, huzur veriyordu bana. Müziğin verdiği gibi.

"Teşekkür ederim." demekle yetindim.

Merak ediyordum. Kerem'in neden sürekli mutsuz olduğunu, neden son zamanlarda bana ilgi göstermeye başladığını merak ediyordum. Sormak istiyordum ama bana daha yeni ısınmaya başlamışken onu soru yağmuruna tutmak istemiyordum.

Yağmuru geç sığınağa tutacak bir sürü sorum vardı çünkü.

Aklıma gelen Tumblr sözüyle irkildim.

"Siktir et. Soracağın birşey varsa sor, söyleyeceğin birşey varsa söyle. Hayat içinde tutmak için çok kısa."

Doğru ya, neden sormayacaktım? Ne olurdu sorsaydım?

"Kerem," dedim çocuksu bir hevesle. "Sana birkaç soru sorsam cevap verir misin?"

Masum bir kedi gibi gözlerinin içine bakıp ellerimi çenemin altında birleştirdim.

"Çok mu istiyorsun?"

Hızla kafamı salladım.

Dilini alt dudağının üstünden geçirdi.

"İyi, sor bakalım."

Sonraki bir saat içerisinde kahvesini iki şekerli içtiğini, en sevdiği rengin ela olduğunu, kimse bilmese de kitap okumayı çok sevdiğini, okul basketbol takımının kaptanı olmakla yetinmeyip okul dışında da bir basketbol takımında olduğunu, Duman, Cem Adrian, Teoman, Pera dinlediğini, en sevdiği mevsimin kış olduğunu, pizzaya aşık olduğunu, gitar ve piyano çalabildiğini, saat kaçta yatıp kaçta kalktığını öğrenmiştim. O da aynı şekilde, benimle ilgili bir sürü şey öğrenmişti.

Komik bir oğlandı Kerem, dışarıdan çok ciddi dursa da çok komikti.

Kahkaha atmaktan karnım ağrımaya başlamıştı. İç çekip arkama yaslandım. Kerem de aynı şekilde arkasına yaslandı.

Bildirim sesiyle gözlerim masanın üstünde duran telefonuma geldi. Bana gelmemiş aqü.

Kerem telefonunu sağ cebinden çıkarıp birkaç saniye gelen mesaja baktı, bakmasıyla da ayaklanması bir olmuştu.

Elini ensesine götürüp mahzur bir şekilde "Ben gitsem iyi olacak. Herşey için teşekkürler. Kendine iyi bak," dedi. Ve gitti.

Ciddiyim, beni öylece bırakıp gitti.

NE GAÇIYON GÜLÜM.

Seviyor, SevmiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin