Tek tük ağaçların,otantik dekorasyonlu yeni nesil kafelerin,elit restoranların ve çok sayıda ışıltılı,lüks mağazanın hakimiyetindeki Kolonaki sokakları; mayıs ayının enfes havasını fırsat bilerek kendini dışarı atmış insanlarla dolup taşıyordu.
Bakımlı Ege kadınlarının hafif esintiyle dağılan hoş parfümleri, beylerin dikkatini dağıtırken;beyaz tenli,uzun boylu adam etrafa bakmadan düşünceli bir şekilde yürümekteydi.Karşıdan karşıya geçmek için kırmızı ışıkta beklerken;elini çenesine götürüp baş parmağıyla çehresine bir sanatçı havası veren ince bıyığıyla oynuyor,bu hareketiyle yanındaki iki kadının dikkatini çektiğini, ona bakıp gülüştüklerini fark etmiyordu bile.Kızlar onun ilgisini çekmek için kahkahalar atsalar da bunu duymayacak kadar dalgındı.Hızlıca karşıya geçip bu semt için bile oldukça iddialı sayılabilecek iki buçuk katlı,duvarları Yunan asaleti taşıdıklarını gösterir gibi mavi beyaz renklerle boyanmış görkemli evin bahçesine açılan ferfoje siyah kapıyı aralayıp, ivedi hareketlerle kendini içeri girdi.Babası onu mesai saatlerinde "acil" diye belirterek eve çağırdığı için gergindi zira, babaannesine bir şey olmuş olması ihtimaliyle yüreği daralıyordu.
Evin geniş pervazlı,yüksek pencerelerle aydınlanan salonuna korkuyla girdiğinde; cam kenarında sallanan sandalyesine oturmuş aheste aheste ileri geri giderken,burnunun ucundan düşmek üzereymiş gibi duran gözlüğüne aldırmadan dikkatle kitabını okuyan yaşlı kadını görünce içi ferahladı.
Bembeyaz saçlarının arasından eski günleri hatırlatmak ister gibi fırlamış sarı teller, kadının saçına hafif bir altın yaldız serpilmiş havası veriyordu.Kahverengi ile yeşil arasında isimsiz bir rengi barındıran gözleri,okuduğu şeye odaklanmaktan kısılmış olduğu halde parlıyordu.Kısa boyluydu Neoma Papadopoulos... Eskiden cılız bir minik genç kız olduğu gibi,şimdi küçücük bir yaşlı kadın olmuştu;oysa fiziğinin aksine mayası güçlüydü.Bütün bir aileyi hiddetiyle değil,arifane duruşuyla yönlendirip şekillendiren dirayetli bir kadındı. Gerekmediği halde konuşmaz, konuştuğu zaman hem sıcacık,hem kudret akan tok sesiyle herkesin ona dönmesini sağlardı. Genç adam kapı pervazına sırtını dayayıp,kalbini kaplayan sevgisinin yani sıra hayran da olduğu yaşlı kadını yüzünde bir gülümsemeyle izlemeye başladı.Bir kaç dakika sonra kadın kitabı kapatıp yana koydu.İç geçirerek şöminenin üstünde asılı küçük tabloya doğru başını kaldırırken onu izleyen torununu gördü.
"Yaya...Yine okuyorsun."
Kadın gülümseyerek gel dercesine elini uzattı.Yirmi altı yaşındaki koca adam çocukluğunda olduğu gibi, neredeyse zıplaya zıplaya koşup büyükannesinin elini tuttu.Koltuğun hemen dibinde dizleri üstüne çöküp başını kadının kucağına bıraktı.Saçlarının içinde dolanmaya başlayan buruş buruş olmuş eller ona enerji veriyordu sanki...Çalışmaktan yorgundu...Devamlı çalışmaktan uğraşmaktan; yine de hep bir şeyleri yanlış yapıyor,eksik yapıyor gibi hissettirilmekten yorgundu.Pes etmiş bir sesle mırıldanmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis
Historical FictionGök aynı göktü altında nefeslendikleri... Sofralarına ekmek aynı topraktan gelirdi... Biri kiliseye biri camiye aynı kaldırımları arşınlayıp gider,aynı ilaha dua ederlerdi.. Yıllar geçer her şey değiştirir sanmışlardı Onların cismi yol olmaya yüz tu...