Koltuğa iyice yaslanıp, gözlerini kısmış dikkatle elindeki kağıtları okuyan adamı inceleyen Leon bitirmesini bekleyemeden araya girdi.
"E ne düşünüyorsun Yorgo?"
Gözlüğünü çıkartıp dosyayı kapattı genç adam.Kapakta el yazısı ile yer alan"Tbp.Giorgios Mavroeidis" satırını okuyup gülümsedi.
"Adaşım gerçekten enteresan çalışmalar yapmış.İçlerinde umut vaat edecek çıkarımlar var Leon.Lakin..."
"Lakin?"
Genç adam sıkıntıyla çenesini sıvazlarken notları tekrar karıştırdı."Kimyasal analizler ve deney süreçleri için elimden gelen yaparım...Lakin buradaki incelenmesi gereken tedavilerin çoğu bitkisel kökenli.Kimyager olarak elim kolum bağlı,bana sağlam bir botanikçi lazım danışman olarak."
"Gebze'ye yakın bir üniversite var demiyor muydun? Şu işe giderken önünden geçtiğin adı neydi?"
"Sabancı Üniversitesi."
"Orayı bir araştırsana,belki yardımcı olabilecek birilerini buluruz.Düzgün bir proje taslağı hazırlarsanız, gereken bütçeyi almanız için yazışmaları Amerika'daki genel merkezle bizzat ben yapacağım sana söz." dediğinde Yorgo gülümseyip dosyayı çantasına koydu.
"Charis sana kıtalar arası pislik yaptığı için bu işe taktığını düşünmüştüm ama...Bu notları araştırman falan.Seni gerçekten işine odaklı ve bunu yapmaktan memnun gördüm dostum."
Gözleri karşı duvardaki modern resme dalıp kalmış Leon biraz düşündükten sonra hafifçe tebessüm etti. "Çiçek aşısının nasıl bulunduğunu biliyor musun?"
"Nereden aklımda kalmış bilmiyorum ama bir İngiliz bulmuştu diye hatırlıyorum."
Elini açıp iki yana eğip büken Leon "Kısmen doğru kısmen yanlış bir bilgi..." deyip devam etti.
"Orta Asya'da Çinliler ve Türkler yüzlerce yıl boyunca daha iyi durumdaki çiçek hastalarının yaralarının kabuklarını sağlıklı çocuklara az az yedirmişler.Bu gelenek Anadolu'da da devam etmiş.1700'lü yıllarda görev icabı İstanbul'da bulunan bir İngiliz aristokratın karısı bu uygulamayı duyup Londra'daki doktoruna yazıyor.Ve doktor buradan yola çıkarak aşıyı buluyor."
"Sonra da Türkler ve Çinliler dahil tüm dünyaya da satıyor değil mi?"
Leon Yorgo'nun dediğini alaycı bir gülüşle onayladıktan sonra elini saçlarından geçirdi."İnanılmaz benziyoruz bu ülkenin insanlarıyla...Çok ayrı gibi görünmekle beraber tarihimiz,kültürümüz...Medeniyetin temelleri Balkan Yarımadası ve Anadolu'da olduğu halde biz onları keşfedemezken batılı devletlerin gelip sömürmesine kadar her şeyimiz o kadar benziyor ki..."
"Aynı şeyi ben de düşünmüştüm biliyor musun? İlyada ve Odysseia hastası biri olarak buraya ilk geldiğimde Truva'nın yerini,nasıl gidebileceğimi öğrenmeye çalışırken,tarihçesini görmüştüm.Alman bir arkeolog bulmuş...Düşünsene milyonların bildiği bir efsane şehir senin topraklarında ve gelip bir yabancının bulmasını bekliyorsun.Aklıma Atina'nın ortasındaki Akropolis restorasyonunun Avrupa Birliği destek verene kadar hızlanamaması gelmişti bunu düşününce...Dediğine katılıyorum kesinlikle iki ülkenin insanları da neye sahip olduğunun farkında değil."
Masanın arkasında oturan genç adam hafifçe yutkunup,temkinli bakışlarla Yorgo'yu süzdü.Aklında döndürüp durduğu konu ile ilgili fikrini merak etmekle birlikte içten içe çekiniyordu da.
"Peki..." diye söze girdi öylesine bir şey soruyormuş gibi gözlerini bilgisayarda açık sayfadan çekmeden."Sen bu iki farklı milletten iki insanın yan yana gelebilmesi hakkında ne düşünüyorsun? Yani bir Yunan ve bir Türk arkadaş ya da ne bileyim sevgili olabilir mi? Benzerliklere tutunup devam mı ederler yoksa farklılıklar onları zedeler mi ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis
Historical FictionGök aynı göktü altında nefeslendikleri... Sofralarına ekmek aynı topraktan gelirdi... Biri kiliseye biri camiye aynı kaldırımları arşınlayıp gider,aynı ilaha dua ederlerdi.. Yıllar geçer her şey değiştirir sanmışlardı Onların cismi yol olmaya yüz tu...