Hilal bin bir uğraşla dalgalandırdığı saçlarını eliyle havalandırdı.Mavi göz kalemini tazeledi.Yakası tam göğüs çatalının başladığı yerde biten yeni elbisesinin hafif pot yapmış belini eteğini aşağı iterek düzeltti.Hakan ağabeyinin doğum gününe gelemediği için defalarca özür dileyerek yolladığı zarif gümüş takımın ince bilekliğini ve ufak küpelerini taktı...Kutuda kalan tek parça olan kolyeye uzandığında ise gözü açık gerdanına gitti.
"Geleceğim,hatta sana güzel bir hediye de almalıyım.Tam şuraya."
Gerçekten gelir miydi Leon?
Bir gece önce tüm kişisel sınırlarını aşan adama hiç bir tepki veremediğini hatırladığında tüm derisi karıncalanmaya başladı.Ona gerçekten bir kolye hediye ederse...Elini ensesine götürdü genç kadın...Saçlarının arasında geçip kendine yer açan iki elin boynuna dokunuşunu hayal etmek bile tüylerini ürpertiyordu...Korkuyla gözlerini açtı. Evleneceğini düşündüğü İlker'le birlikte olmaya aylarca ısrar sonrası zoru zoruna razı olan,toplum içinde hiç bir sevgilisine yakın davranamayan Hilal miydi aynada göğsü ine kalka nefes alan,yanakları kızarmış kadın? Erkeklerin onunla ilgili görüşü hep "soğuk" olduğu yönünde olmuştu bu zamana dek...Haksızlar da diyemezdi Hilal.Nedenini bilmese de,dokunulmaktan hoşlanmazdı.El şakalarından, sarılmaktan... Önceki ilişkilerinde öpüşürken dudaklarını ne yöne hareket ettireceğini karıştırdığı ya da "Hafta sonu nöbeti değiştirmek için Necla'yı aradım mı? "gibi rutin işleri düşündüğü bile olmuştu.Takı kutusunu kolyeyi almadan kapatırken suçlu suçlu bakındı.Ne garip bir duygu yumağına dolanıyordu böyle...Leon ondan uzak dursun istiyor ama doğum gününe gelemeyeceğini düşündüğünde hayal kırıklığı hissini üstünden atamıyordu.Kendine devamlı kötü özelliklerini sıralayıp soğumaya çalıştığı adamın temasını düşünmek bünyesini alt üst ediyordu.
"Sağlıklı bir şey değil bu...Bu hiç normal değil..." diye mırıldandı kendi kendine,merdivenden inerken.
Sabah nöbetten geldiğinde akşama dinlenmiş olmak için hemen odasına çıkıp yatmıştı;öğlene doğru kalkıp, Leon'u nereden tanıdığını sormak için dedesini aradığındaysa yaşlı adamın çıktığını öğrenmişti.Mutfağa girdiğinde Nihan onu baştan aşağı süzüp ellerini çırptı.
"Kuğu gibi olmuş benim kızım!"
"Teşekkürler Nihan Hanım,siz de çok şıksınız.Bu etek Mehmet'in getirdiği yeni kumaştan mı?Yakışmış."
"Sağol kızım da,bana yakışsa ne olur yakışmasa ne olur bu saatten sonra.Sen de bakayım misafirler arasında bu elbiseyi görmesi gereken birileri var mı?"
Hilal odasında aklından geçenleri yengesi yakalamış gibi,çekmeceden çatal bıçak alma bahanesiyle gözlerini kaçırdı."Kim olsun canım,her zamanki misafirler işte...Okuldan arkadaşlar Murat,Gülçin gelecek,bu arada geçen ay sözlendiler biliyor musun? Neyse...Aydın ve Melek var."
"Onlar da üç senedir sevgili olamadılar."
"Arkadaş onlar yenge."
Nihan poğaçaları dizdiği tabağı Hilal'in eline tutuştururken gözlerini devirdi."Yavrum siz giderken biz dönüyorduk.Arkadaş dediğin Mehmet ve sen gibi olur. Aydın'ı iki kere gördüm ama o bakış bakış değil,Melek az izin verse...Aşık o çocuk."
"Ya yine arkadaşlarım üzerinden magazine bağladın."
"Olacak o kadar...Pırlanta gibi oğlum Artvin'de,kuğu kızım burada kocamış gibi yaşayınca arkadaşlarına sarıyorum ne yapayım?"
Hilal yengesinin laf çarpmasını göz ardı edip, on iki kişilik masada tabaklara bakarak "Akın ve Tuğba yemekten sonra katılırız dediler ama Mehmet ve Tuğberk gelecek..."dedikten sonra parmaklarıyla herkesi tekrar saydı. "On bir kişi oluyoruz...A hayır Neoma Hanım da gelecek on iki."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akis
Ficción históricaGök aynı göktü altında nefeslendikleri... Sofralarına ekmek aynı topraktan gelirdi... Biri kiliseye biri camiye aynı kaldırımları arşınlayıp gider,aynı ilaha dua ederlerdi.. Yıllar geçer her şey değiştirir sanmışlardı Onların cismi yol olmaya yüz tu...