4. Bölüm: O Beni Öptü!

227 39 4
                                    

Oy ve yorumlarınızı gördükçe çok seviniyorum. Yeni bölümü yazmak için de daha heyecanlı oluyorum. Bu şekilde hikaye daha iyiye gidecektir diye umuyorum. Bir de yeni bir hikaye olduğu için pek bi kitlesi yok arkadaşlarınıza önerirseniz çok makbule geçer :D Bugün karneler felam alındı. Çok harika karneler biliyorum :Dd Neyse işte Multimedia'daki fonu açmanız için bir yer belirledim. Orda fonu açarsanız çok daha iyi olur diye düşünüyorum. Neyse çok konuştum sanırım şey sizleri seviyorum ve motive için bile yorumlarınızı bekliyorum :* Emeğime saygı duyup oylayanlara da burdan çok çok teşekkür ediyorum. 10 oy sonra yeni bölüm iyi okumalar ^^

“ Bay Cullen!”

   Adam küçük bir küfür savurup arkasını döndüğünde ters giden bir şeyler olduğu hissi içimi doldurmuştu bile.

    Yavaşça beni yere indirdiğinde kulağıma doğru yaklaşıp “ Sen git ben hallederim.” Diye fısıldadı. Tamam söylediklerine odaklanmalıyım etkileyiciliğine değil. Kafamı olumlu anlamda sallayıp, odaya girdikten sonra kapıyı örttüm. Sanırım uykuma kaldığım yerden devam edecektim. Neler olduğunu daha sonra da öğrenebilirdim.

  ** Adam Cullen’in Ağzından**

    Bay Charles ters bakışlarını üstümde gezdirirken, yapacağım açıklamayı kafamda toparlamaya çalışıyordum. “Hadi ama adamım sadece kendimi affettirecektim.” demek biraz tuhaf kaçabilirdi. Başka bir açıklaması yoktu tabi de. Tamam biraz kızdan etkilenmiş olabilirim. Saçları, yüz hatları, zayıf ve kısa oluşu, gülüşü, sesi, şirinliği, konuşması beni ona çekiyordu. Ondaki görülebilecek tek kusur görememesiydi. Şimdi bana sadece iki gündür tanıdığın bir kızdan nasıl böyle etkilenmiş olabilirsin diyebilirsiniz. Ancak ben de bilmiyorum. Öyle bir konuşması var ki saatlerce konuşsam sıkılmam. Gerçekten dünyaya daha önceden gelmiş ve dahi sonra küçülmüş olabileceğini düşünmedim değil. Aşk diyemem elbet buna zaman gösterir ama aramızdaki o engeli göz ardı edemiyorum ne yazık ki.

    Ne kadar süredir düşüncelerime daldığımı bilmesem de Charl yapmacık öksürmesiyle dikkatimi toplamamı sağladı. Ardından iğneleyici bir tonda konuşmaya başladı. “ Adam bu yaptığınla ilgili bir açıklaman vardır umarım? Gecenin bir yarısı benden habersiz dışarı çıkıyorsun hem de Sue’nin grubundan bir kız alarak. Sue bunu fark etseydi neler olurdu düşünebiliyor musun? Çok sorumsuzca bir davranıştı Bay Cullen. Bir daha asla tekrarlanmayacak öyle değil mi?” diyerek azarlama konuşması son bulduğunda sonunda konuşabilecek fırsatı yakalamıştım. “ Bay Charl ben Clara’yı biraz üzmüştüm, kalbi kırılmıştı ve ben biraz eğlendirir..” daha sözümü bitirmeden tekrar konuşmaya başlaması ona yumruk atmak isteğimi uyandırsa da sakince konuşmasını bitirmesini bekledim. “ Neyse ne beyefendi bir daha tekrarlanmaz diye umuyorum. Korkarım ki bir daha uyarmakla kalamam şimdi odana git ve dinlen saat 10 da kahvaltı ve ardından dans salonuna inilecek. Şimdi gidebilirsin.”

     Kafamı olumlu anlamda sallayıp kaldığımız odaya çıktım. Yeterince yorulmuştum zaten uyumak iyi bir fikirdi.

   **  Clara Moren’in Ağzından**

     Maria’nın başımda uyanmam için bin bir türlü ses çıkarmasından sonra yavaşça doğruldum. Sabah sabah nerden buluyorsun ki bu enerjiyi kızım. “ Sonunda uyanabildin. Saat 9:30 oldu 10’da kahvaltı için herkes aşağıda olacak. Dün gece su içmek için kalktığımda yerinde yoktun neredeydin? Biraz etrafa baktım ancak bulamayınca odaya geri döndüm belki gelmişsindir diye. Ancak etraftan gelen görevlilerin sesinden dışarı çıkmamamın daha doğru olduğunu düşündüm. Çok merak ettim söylesene nerdeydin?”

     Küçük bir of çekip olanları tek tek anlattım. Konuşmam bittiğinde derin bir nefes aldım. Ne tepki vereceğini merak ediyordum. “ Sen c-ciddi misin?? Kızım bu harika. İnanmıyorum ya. Senin ukala ne kadar düşünceli çıktı. Çok sevindiiim” diyerek –ii’leri uzatarak söyledi.

***

      Kahvaltı için otelin kafeteryasına Maria ile inerken, Maria’nın “Adam buraya doğru geliyor” demesiyle durup onu bekledim. Neler olduğunu sorduğumda masada anlatırım deyip yürürken bana eşlik etmek amaçlı koluma girdi. Eminim yüzüm domates gibi görünüyordu. Masalardan birine oturduktan sonra Maria bana ne yiyeceğimi soruyordu ki Adam ben hallederim deyip ondan önce davrandı. Acaba gerçekten benden hoşlanıyor muydu?

-MULTIMEDIA’DAKİ FONU BURADA AÇIN-

     O yanımızdan uzaklaşınca “ Maria bana onu anlatır mısın?” diye soruverdim birden. Ne kadar beni etkileyen özellikleri olsa da onu gerçekten tanımıyordum. Göremiyordum ki. Hissetmek yetmiyordu işte. Hissederek saçlarının rengini tarif edemezdim ki. Belki dokunarak burnunu, dudaklarını, yanaklarını, gamzelerini, elmacık kemiklerini, çenesini, yüz şeklini kafamda taslak oluşturabilirdim. Ancak renkler. Onu anlatabileceğim bir saç rengi, bir göz rengi, bir ten rengi yoktu ki bende. Maria bana söylese de ne fark edecekti ki. Ben o renklerin nasıl bir şey olduğunu dahi bilmiyorum, ben kendimi bilmiyorum. Adam’ı nasıl bilebilirdim ki. Sorduğum şeyin ne kadar acınası ve saçma olduğunu anladığımda ellerimi renginin kahverengi olduğunu bildiğim ancak onun nasıl bir renk olduğunu bilmediğim saçlarıma geçirdim.

    Bu hiç adil değildi. Ben neden göremiyordum ki? Suçum neydi benim? Neden cezalandırılıyordum? Neden normal olamıyordum ki ben? Hoşlandığı insanı dahi göremeyecek kadar zavallı bir durumdaydım ben. Ailesini görünüş olarak tanımayan, gök kuşağının bir renk cümbüşünden oluştuğunu bilen ancak asla o mükemmelliği göremeyecek biriydim ben. İlerde, ilerde belki bir çocuğum olursa onu göremeyecek miydim ki ben? O masumluğu, şirinliği göremeyecektim değil mi? Tabi ya bu benim hayatım boyunca çekeceğim lanet bir kusurumdu. Kimsenin istemeyeceği bir kusur. Adam neden benden hoşlansın ki? Ben daha onu göremiyorum bile. Ben kendimi dahi göremiyorum. En yakın arkadaşımı, ilerde çocuklarımı, olursa torunlarımı.. Beni neden sevmek istesin ki. Bu bir mucize olurdu. Belki de bana acıdığı için, üzüldüğü için yanımdaydı ve bana bu yüzden iyi davranıyordu. Ne sanıyordum ki zaten.

   Maria yanımda olduğunu belli etmek amaçlı elimi tuttu ve konuşmasıyla dikkatimi ona verdim. “ Im Clara o uzun boylu, kumral,biraz da sarışın gibi, gözleri bal renginden biraz koyu, küçük bir çenesi ve burnu var, sağ yanağında bulunan belediye çukurunu andıracak tek bir gamzesi, kaslı kolları ve dar tişörtünden belli olan sıralı kasları, kısaca yunan tanrılarını kıskandırabilecek türden bir çocuk. Ve senden hoşlandığı çok belli.” Dediğinde hafifçe gülümsedim. Gerçekten buna inanıyor muydu? Bunu boşverelim. Kumral? Bal rengi gözler? Bu özellikler nasıl bir şeydi acaba. Bana bu tanımları anlat desem nasıl anlatacaktı ki kız. Onu da boşuna üzecektim en iyisi susmaktı. Susup güçlü olmaya devam etmek. Her zaman yaptığım ya da yapmaya çalıştığım gibi.

     Buraya yaklaşan ayak sesleriyle onun buraya geldiğini anlamam çok uzun sürmedi. Yanımdaki sandalyeyi çekip masaya kahvaltı için aldığını anladığım şeyleri bıraktı. Hafifçe gülümseyip teşekkür ettim. Maria krep olduğunu kokusundan anladığım tabağı önüme koydu ve yemeğini yemeye başladı. Yavaş yavaş yemeye başladığım sırada Adam yavaş yediğim için şikayetini belirterek hızlı yemem için bir yandan da yemem için bir şeyleri ağzıma götürmeye başladı. Bir an öleceğimi düşünsem de sonunda bittiği için sevinmiştim. Kıkırdayıp dans odasında görüşürüz diyerek sandalyeyi çektiğinde yanağımda bir sıcaklık hissetmemle küçük çaplı bir şok geçirdim. Ne o az önce beni ö-öpmüş müydü??

   Evet o beni öpmüştü!

Duyguların RengiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin