"Ben gerçekten üzgünüm, odana izinsiz girmemeliydim" dedim. Yüzüme uzun uzun baktı, eli hala bileğimdeydi. Bileğime baktım. Anlamış olmalı ki bıraktı. Hiçbir şey demiyor, sadece yüzüme bakıyordu. Yataktan kalktı, tek eliyle gözlerini ovuşturdu. Derin bir nefes alıp "İzin verirsen duş alacağım" dedi. O kadar kibar konuşuyordu ki, bu önceden tanıdığım Eren olamazdı. Başımla onaylayıp çıktım.
Odama girip duşumu aldım, saçlarımı düzleştirdim. Hafif bir makyaj yapıp, jean ve tişört giydim. Odadan çıkıp aşağıya indim, kahvaltı hazırdı. Oturdum ve yemeğe başladım. Gerçekten hayvan gibi açtım. Eren gelip karşıma oturdu, hiçbir şey demeden kahvaltısını yapıyordu. Evin hizmetçisi önümde durup ona bakmamı sağladı 'ne var' bakışlarımı ona yolladım, anlamış olacak ki "Efendim tedaviniz hala devam ediyor, ve doktorunuz yemek yedikten sonra bunları içmeniz gerektiğini söyledi" dedi. Başımla onaylayıp ilaçları tıktım ağızıma. O arada Eren beni izliyordu. Kaşlarını çatıp söze girdi.
"Duymadın mı? Yemekten sonra dedi sana" dedi. Bir dakika bu şuan bana neden kızıyordu ki? Ne hakla. Yine de kendimi tuttum. Ben hemen sinirlenebilen bi insanım.
"Ben şey yani daha yemeyeceğim" dedim.
"İyi o zaman seninle bir yere gideceğiz" dedi. Başımla onayladım, ama anlamadığım şey benimle bu kadar çok ilgilenmeye başlamasıydı. Sanırım anlattıklarıma gerçekten üzülüp, bana acımıştı. Abim bile bana acımazken... Eren bana acıyordu. Sizin için bu pek güzel bişey sayılmayabilir, ama ben acıma duygusuna bile muhtaç bir insanım.
Bahçeye çıktığımda, arabanın önüne durmuş beni bekliyordu. Geldiğimi görünce arabanın önünden dolanıp, koltuğuna oturdu. Kapımı açmasını falan beklemiyordum. Ben bu kadar ilgiye bile 2 senedir muhtaçtım, ve kibarlık düşünecek halim yoktu. Koltuğa oturup emniyet kemerimi taktım. Bu gerçekten çok sıkıcı! Boğulacakmışım gibi his etmeme neden oluyor.
Yol boyunca tek bi kelime dahi etmedi, ve bende etmedim. Bi mezarlıkta durduk aşağıya indi, ve bende inmem gerektiğini anlayıp aşağıya indim. Bir müddet yürüdükten sonra, bi mezarlığın başında durduk. Yasemin TANRIKULU. Doğum 10.05.1973, Ölüm 20.09.2008. Annesi olmalıydı , yani öyle tahmin ediyordum.
"Azra bu benim annem. Hayatımda ki en değerli varlığımdı, anneme o kadar bağlıydım ki. Ondan önce ölmek için yalvarırdım. Ama bak ben buradayım, ve o orada. Onun yokluğuna alıştım. Sende bilirsin işte, insan unutmuyor canı acıyor, ama alışıyor. Ana kuzusu sayılmazdım, ama bir erkek evlat olarak annemi diğer erkek çocukları gibi sevmediğime emindim" dedi. Ne yapmaya çalışıyor bilmiyorum ama, onu dinlemek hoşuma gidiyordu. Gözleri dolmuştu ve yüzüme soğuk bir şekilde bakıyordu.
"Ben şey üzgünüm gerçekten" dedim. Hafif bir tebessüm etti ve sözlerine devam etti. "İşte insan ayrılınca alışıyor bağımlı olduğu şeylere, ve sende başarabilirsin. O lanet şeyden kurtulabilirsin sana inanıyorum" dedi.
"Bak Eren ikisi de ayrı şeyler. Sen anneni seviyordun değil mi? Onu kaybetmekten korktuğun için ondan önce ölmeyi düşünüyordun. O yaşarken onu görmek istiyordun, yani bunu özlediğin için yapıyordun. Ama onu görmeden yaşayabiliyordun. Onsuz kalabiliyordun ve hala kalıyorsun, yaşıyorsun, onsuz ayakta duruyosun. Eğer onu görmeden yaşayamasaydın ona bağımlı olmuş olurdun. Yani bu tam olarak benim durumum, ben bu iğrenç şeyi bırakmayı senden daha çok istiyorum, ama onsuz yapamıyorum. Çünkü bedeninim onsuz olmuyor, onu istiyor" dedim. Gözlerim dolmuştu. Ellerini iki omzuma koyup bana yaklaştı, kalbim ağzımda atıyordu sanki. Hiç bilmediğim duygular hiç bilmediğim hisler. Vücudum tıpkı krize girmek üzereyken ki gibi titriyordu.
"Artık ben varım, ve sana yardım edeceğim. Bunu beraber başarıcaz, iradeni kullanacaksın" dedi. Gülümsemekle yetindim. Tedaviler işe yarıyor mu bilmiyorum ama, bedenim hep halsiz ve bitkin bir şekilde dolanıyorum etrafta. Bunu neden yapıyor bilmiyorum, ama ona ihtiyacım var. Bir arkadaşa, bir dosta.
"Hadi şimdi eve gitme zamanı, seninle birini tanıştırıcam" dedi. Kimdi acaba? Neyse gidince öğrenicem nasılsa. Arabaya binip eve doğru yola çıktık. Gelmiştik içeri girip salona ilerledik.
Bacak bacak üstüne atmış, ellinde ki dergiye oflayarak bakan uzun bacaklı, sarışın ve oldukça bakımlı bir bayandı. Bana 'sen kimsin' bakışlarını attıktan sonra, Eren sonun da bizi tanıştırma zahmetinde bulundu.
"Bu Melis, benim sözlüm" dedi. Başımdan kaynar sular dökülmüş gibi, durdum öylece. Sonra Eren devam etti.
"Bu da babamın müstakbel eşi Azra" dedi. Babamın müstakbel eşi mi? Onun için sadece bu muyum? Bir dakika aptal, göt beyinli, bak suratlı Azra sen ne bekliyordun?
"Memnun oldum" dedim gülmeye çalışarak. Elimi uzattım, ama o elimi tutmak yerine bana sarıldı. Hayır da bu gereksiz samimiyet neden? Tebessüm ettim. Bu kızın bakışları çok sinsiydi. Bana sarılmasına rağmen, hiç sıcak ve samimi gelmemişti bana. Bu kızda bir bokluk vardı kesin. Eren kızın yanına geçip ona sıkıca sarıldı. Öyle bir sarıldı ki, kızı sevdiği, onu koruduğu, ona güvendiği o kadar belliydi ki. İçim titredi. Beni kimse böyle sevmemişti ve sahiplenmemişti. Sanırım Melis'i kıskanmıştım. Onlardan izin isteyip odama çıktım.
Ilık suyla duşumu aldım ve üzerime rahat bir şeyler geçirdim. Odanın kapısı çalındı. "Efendim ilaç saatiniz" deyip ilaçları ve suyu bıraktı "Teşekkür ederim" dedim. Kendimi yatağa attım. Aşağıdan kahkaha sesleri geliyordu, ne kadar da mutlular. Ama bu çok sinir bozucu.
Lanet olası ilaçlar bir bokuma yaramıyor. Onu istiyordum sakinleşmek, hafiflemek, uçmak istiyordum. Ayağa kalktım ve telefonumu elime aldım. Uyuşturucu almak istedim, ilaç içmek ya da ne biliyim uyumak değil. Sadece o lanet şeyi istedim. Murat'ı aradım.
"Alo Murat ben Azra bana çokça uyuşturucu lazım, dediğim adrese getirebilir misin? Hak ettiğinden daha fazla vereceğim?''
"Adresi ver ve olmuş bil. Yarım saate geliyorum" dedi.
Konu para olunca bu şerefsiz kimseyi tanımazdı. Adresi mesaj olarak attım. Sorun şu ki param yoktu. Kenan'ın odasını bulup içeri girdim. Aşağıdakilerin kahkaha sesleri kulaklarımda çınlıyordu. Bu kadar gülebilecek ne bulabiliyorlar anlamıyorum.
Odada deli gibi para arıyordum, ama yoktu. Ne yapacağımı bilemez halde dolanıyordum. Televizyonlar da hep dolabın içinde kasa olurdu. Dolabı açtım ve kasayı gördüm. Kilitliydi şifre ne olabilir diye düşünürken, Yasemin hanımın doğum tarihi aklıma geldi. 10.05.1973 hafızam kuvvetlidir. Şifreyi yazdım ve evet açıldı. İçinden bir miktar para aldım, bu Murat'a yeter de artardı. Kasayı kilitleyip çıktım, sesleri kesilmişti. Bu parayı sonra bir şekilde bulup, geri yerine koymam lazımdı. Bunu aklımın bi köşesine not ettim.
Aşağıya indim, salona doğru ilerledim. Yuh yani bunu çıkın odanızda yapın değil mi? Yiyişiyorlardı. Melis Eren'in kucağında, onu aç kurtlar gibi öpüyordu! Pardon yiyordu. Bu gerçekten bilemediğim bir duyguydu. Yani canım mı yanmıştı ya da ne biliyim of. Eren'e sinirliydim, neden bilmiyorum ama ona kızgındım. Sabah yanımda olacağını söylediği halde, şimdi yaptığına bak. Beni umursamıyordu bile.
Ah hadi ama, onun da hayatı var. Hem sonuçta sürekli yanımda olamaz. Ona güvenmiyordum bile. Abim ve diğer piç kurularını tanıdıkça, erkeklere nasıl güvenebilirdim. Onu aldırış etmeden, yani onları rahatsız etmeden arka bahçeyle evi bağlayan cam kapıyı açık bıraktım. Girişten giremezdim ya da çıkamazdım. Çünkü anahtarım yoktu, ve ses çıkartabilirdim. Arka kapıdan beni göremezler ve duyamazlardı. Zaten şuan iş başındalar diye düşünüp, arka kapıdan çıktım.
Buralar o kadar güzeldi ki. Evin birkaç sokak aşağısında ki parka oturup, onu bekledim. Bu zenginlerin parkları bile lüks diye düşünmeden de edemedim yani. Murat'ı görür görmez ayağı kalktım.
Önce öpmeye yeltendi ama geri çekildim. Bu iğrenç herifin bir daha bana yaklaşmasını istemiyordum.
Elindeki siyah torbayı bana uzattı.
"Sanırım bunlar yeter güzellik" dedi. Baya vardı ve bunlar beni bir müddet idare ederdi. "Al paranı" dedim sert bir şekilde. Sonra yokluğumu kimse fark etmemesi için, hızlı adımlarla eve geçtim.
Odama çıktım. Onlara bakma gereği duymadım. Nedensiz bir şekilde canım yanıyordu çünkü. Hizmetçinin getirdiği ilaçları klozete atıp sifonu çektim. Uyuşturucuları alıp dolabımın en köşesine sakladım. Yanıma aldığım uyuşturucuyu içime aşıladım.
Artık rahat ve hafiflemiştim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN BİR ...
ChickLitO siyahtı, Ben beyaz. O her zaman kazanırdı, Ben hep savaşırdım. "Sana ben bir şey yapmayacağım, kurutuluş olarak gördüğün bu kapının cehennem olduğunu sen yaşayarak anlayacaksın" -Eğer onu görmeden yaşayamasaydın, ona bağımlı olmuş olurdu...