♔ 3.Bölüm

677 76 9
                                    

   Selam canolar. Bir yeni bölümle daha qarşınızdayım.  Bruno Mars- It Will Rain var.  Dinleyin onu. Ciddiyim. Dinlemezseniz (nasıl yapacağını kendi de bilmiyor) evinize kadar gelip sizi döverim. ^^ He bide şu multimedia mıdır nedir, onda Burcu var. Bölümü saçma sapan yorumlar yapan ve desteğini esirgemeyen arkadaşım Dila'ya ithaf ediyorum. :D İyi okumalar hepinize :D

 

   Taksiye bindiğimizde, karnım ağrımaya başladı. Rüzgar' da bunu fark etti tabii. Zaten fark etmemesi mümkün değildi. Resmen taksinin içinde kıvranıyordum. Ya da dans ediyor da olabilirdim. Ölüm dansı. Fakat başka bir şey sanmış olacak ki iyi olup olmadığımı sormadı.Eve geldiğimizden taksi yavaşladı. Çünkü oldukça dar sokaklardı.

   Yaz gelmesine rağmen mevsimler sanki bizimle dalga geçiyordu. Daha iki gün önce açmış olan ağaçların çiçekleri şimdi birden solmuştu. Fakat mevsimlerle orantısız olmasına rağmen hava hoştu. Benim için hoştu tabii. Evimizin karşısındaki kuaförden çıkan kadın için hava berbattı ve yağan yağmurdan saçları ıslanacaktı. Yeni yaptırdığı saçları. Biz taksiye bindikten sonra yağmur yağmaya başlamıştı. Şansımıza vapur seferleri iptal olmamıştı.

    Rüzgar parayı ödemek üzere pantolonunun arka cebindeki parayı çıkarmaya çalışıyordu. Ama hala sırılsıklamdı. Ve muhtemelen parada ıslanmıştı. Zaten adam onu taksiye bile zor almıştı. Rüzgar'ın altına koyacağı henüz ıslanmamış havluyu göstererek  ikna ettik. Cebindeki paranın sudan buruşmuş bir şekilde, her hareketinde ufalanırken görünce hayal kırıklığına uğradı. Üzülme dercesine çantamdan çıkardığım parayı göstererek gülümsedim. 

   Taksiden indik ve her tenis maçından sonra bana cehennem gibi gelen o merdivenleri çıktık. Zaten teniste yoruluyordum, üstüne bir de bu merdivenleri çıkmak acı vericiydi. Yemin ederim eve gelene kadar bacağımın ağrısı geçmiyor. Bunu anneme anlatamazsın tabii. Belkide benim bacaklarım güçsüzdür. Evet, sanırım benim benim bacaklarım güçsüz. 

   Eve geldiğimizde annem yoktu. Boşu boşuna yalan söylememe gerekte yoktu sanırım. Rüzgar'a banyonun yerini gösterdim. Kurutma makinesini eline verdim ve o uzun saçlarını kurutmaya çalışırken onu yalnız bıraktım. Neyseki odamın kapısı kapalıymış ve Rüzgar odamı görmemiş. Hiç toplamadığım yatağımı ağrıyan bacaklarıma ve karnıma aldırmamaya çalışarak topladım. Oraya buraya yığılan çoraplarımı tek bir yerde topladım. Ama kirli sepetine atamadım çünkü o banyodaydı. Kısaca söylemek gerekirse kirli çorap yığınını yatağımın altına sıkıştırdım. 

   Odamı toplamamın bitmesiyle beraber Rüzgar'ın kendini kurutması da bitmişti. O sırada ev telefonu çaldı. Muhtemelen annem arıyordu ve evde olmayışının sebebini söyleyecekti. Çalan telefonun müziğine adımlarımı uydurarak salona yürüdüm. O sırada Rüzgar altındaki yeni havluyla yatağımda oturuyordu. 

   "Bebeğim?" Annem bebeğim kelimesini hiç sevmezdi. Her kullandığımda bana kızardı. Bende her konuşmaya böyle başlamayı kendime görev edimiştim. 

   "Burcuu" dedi u'sunu uzatarak.

   "Efendiim" dedim onu taklit ederek.

   "Babanı işten çağırdılar. Dosyalar mı kayıpmış öyle bir şeymiş. Anlamadım tam olarak. Ben de bugün işe gitmek zorunda kaldım. Bir pasta siparişi verdiler. Acilmiş. Ben de onu yapmaya dükkana gittim. Biraz geç geleceğim yani. Babanda olmayacak. Merak etme diye aradım."

   Annemin bir pastahanesi vardı. Liseden en yakın arkadaşı İrem teyze ile birlikte açmışlardı. Arada sırada okuldan çıkınca oraya uğrar ve bir şeyler tıkınırdım. 

   "Yardıma ihtiyacın var mı? Hem İrem teyze yok mu orada?" 

   "İrem bir haftalık tatile çıktı Burcu. Bu ilk günü. Ve hayır, yardıma ihtiyacım olursa söylerim."

   "Başka kimse yok mu ya?"

   "Yok canım. Zaten tek başına yapabileceğim bir pasta. Önemli değil yani. Meraklarınız için teşekkür eder, iyi günler dileriz." dedi gülerek.

   "Şey anne?"

  "Efendim?"

   "Tenisten bir arkadaşım var benim. Adı Rüzgar. Birazcık bizde kalabilir mi?"

   "Tabii ki kalabilir. Hayır duyanda ben çok katı bir anneyim ondan kimsenin eve girip çıkmasına izin vermiyorum sanacak." Haklıydı. Bizim aile çok korumacı olan ailelerden değildi. Sanırım ben ailemden daha çok korumacıydım.

  Rüzgar'ın biraz daha kalmasını istiyordum. Odama gittim ve onu raflardaki fotoğraflara bakarken buldum. Ayak seslerimden duymuş olmalı ki ben bir şey söylemeden "Güzel fotoğraf" dedi. "Teşekkür ederim." dedim ve devam ettim "Biraz daha burada kalmak ister misin?" 

   "Annen falan, rahatsız etmeyeyim bence." 

   "Aslında onunla az önce konuştum pastahanede işi çıktığını öğrendim. Babamında bankada. Yani ikisi de akşam gelecekler. Ve saat daha üç. İstersen film izleyebiliriz" 

   Soruma aldırmayarak başka bir soru sordu. "Annenin pastahanesi mi var?"

  "Evet, arkadaşıyla birlikte açtı. Şimdi sorumu cevapla." dedim gülümseyerek.

  "Olur." dedi gülümsememe karşılık vererek. 

   Filmi hazırladım. Özellikle komedi filmi seçmiştim. Filmi daha önce izlemiştim. Çok komikti. O filmi izlerken ben ise onun gülüşünü izlemek istiyordum. "Daha önce izledin mi?" diye sordum filmin kapağını göstererek. İzlemediğini söyledi.

   Filmi koydum. Başları filme odaklandım ve sonra onun gülüşüne. Zaten o gülerken bakmamanız tuhaf olur. Film bittiğinde biraz sessiz kaldık ve daha sonra film hakkında konuştuk.

   Rüzgar gitti ve ben bir süre koltuğun üstünde oturdum. Sonra odama gittim ve telefonuma baktım. İngiltere'ye gitmiş olan en yakın arkadaşım Melisa ile son yazışmalarımıza bakacakken yeni bir mesaj fark ettim. Rüzgar yazıyordu. Bir an kalbim hız treninden aşağı inerken nasıl oluyorsa öyle oldu. İlk kendi telefonunu benimkine kayıt etmiş sonra beni kendi telefonuna. Mesajda "Sorun değil demi?" yazıyordu. Kendimden iğrenek "Lovato" diye cevap verdim. 

   Mesajı attıktan sonra karnımın ağrısına daha fazla dayanamadım. Uyumak üzere yatağa yattım. Tenis maçını umursamadan uykuya daldım.

Saçma Bir Aşk HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin