♔ 17.Bölüm

260 30 22
                                    

Son dört gündür oylamadığınız için şu şekilde yaşıyorum: bn kmm ki ztn.ss tam anlamıyla "yıqıldım"

Bölüm Şarhımız : P!nk - True Love ft. Lily Allen 

Bunu yazarken aklıma, ne anlatırsa övünüyomuş gibi hisseden İpek geldi. "Erkek arkadaşım" kısmı senin için gelsin kanka asdfasdf

Final is coming bu arada asdfasdf ama bu final değil.

Beste gittikten sonra Rüzgar'a mesaj attım.

"Sanırım kardeşinle tanıştım."

 Mesajı attıktan sonra telefonu sepete geri koydum ve şarkıyı geri açtım. Şarkıya eşlik etmek istiyordum ama aynı zamanda bisiklete binerken olmuyordu. 

 Sonunda eve geldiğimde bisikletten indim. Tam o sırada arkamdan biri kolumu tuttu. 

"Sana ihtiyacım var."

Gülümsedim. Gerçek bir gülümsemeydi bu. "Ama benim sana ihtiyacım yok."

"Anlamıyorsun. Benim gerçekten sana ihtiyacım var."

 Ofladım. "Neden peki?"

"Etrafımdaki herkesi kendimden uzaklaştırıyorum. Yanımda kimse kalmadı. Yanımda kalanlar da zorunlu olarak gitti. Bana bir tek sen katlanabilirsin."

"Ya, neden acaba? Hem katlanmak istemezsem?"

"İstiyorsun."

Yalancı. Artık birazcık bile katlanamıyordum ona. 

"İstemiyorum."

 Sol eliyle bileğimi, sağ eliyle belimi tuttu. Beni kendine daha da yaklaştırdı. Beni sıkıştırdığı alandan çıkmak istiyordum. Tuna, bazen bir psikopata benzerdi. Psikolojik destek aldığı olmuştu çoğu zaman. Ondan korkuyordum.

 Ve gitmeye çalışmak ama gidememek... Bu çok kötü bir histi. Sanki insan değilmişsin, değersiz biriymişsin gibiydi. Benden daha güçlü olduğunu biliyordu ve bunu bana karşı kullanıyordu. 

 Ona olan sevgimin yavaş yavaş nefrete dönüştüğünü biliyordum. Aslında, hiç bu olaylar olmasaydı, normal bir şekilde ayrılsaydık, belki onu bu kadar kötü hatırlamazdım. Belki o sadece, güzel anılarımı yaşadığım sonrasında kaybolan biri olarak kalırdı zihnimde.

 Ama aldatılmak başka bir şeydi. Onur kırıcıydı. Sana kendini değersiz hissettiriyordu. Karşındaki sana bakarken, sana seni sevdiğini söylerken aynı şeyleri gizlice başka birine söylemesi sinir bozucuydu. 

 Ondan birazcıkta olsa kurtulmuşken nefretle bakmayı sürdürdüm. Tam o sırada gözümün önünde Tuna'ya yumruk atılmasını beklemiyordum tabi.

 Bir an içimi bir korku sardı. Tuna'ya vuran kişiye doğru baktığımda bu kişinin Rüzgar olduğunu fark ettim. Hula dansı yapmak istiyordum ama aynı anda korkuyordum. 

 Rüzgar, pek o hikayelerdeki gibi %90'ı kas olan çocuklardan değildi. Oldukça zayıftı. Ve fazlasıyla uzun boyluydu. Koyu saçları çoğu zaman rüzgar estiğinde -ki bu çok ironik, çocuğun adı da Rüzgar- karışırdı. Bu onu sert bir tipten oldukça uzak tutardı. Anlayacağınız ondan bu, ses çıkartan yumruğu beklemiyordum. 

 Tuna'yı sevmiyordum ama kimsenin canını acıtmak istemiyordum. Belki biraz yumruğu hak etmişti ama bunu yapmamalıydı. Ayrıca ona bir şey olduysa bunun sorumluluğunu almak istemiyordum. 

 İkincisi Rüzgar'ın bunu merak ettiğini biliyordum. Şimdi tüm o olayları tekrar anlatmak istemiyordum. 

 Son olarak evimin önündeydik ve komşularımızı oldukça samimi bir şekilde tanırdık. Yan evlerde oturan kadınların çoğu ev kadınıydı ve tek eğlenceleri dışarıdaki olan bitenleri seyretmekti. Yani onların görmesini ve olayın daha da uzamasını istemiyordum.

 Kullandığım cümlelerden anlaşıldığı üzere her şeyi çok fazla sorun eden ve kafasına takan insanlardandım.

 Tuna sol yanağını tutarken bir yandan da yerden destek alarak kalktı. Olabildiğince bir psikopata benzemeye çalışarak Rüzgar' a doğru işaret parmağını salladı ve arkasına dönüp hiçbir şey yokmuş gibi yürümeye başladı.

 Birazcık daha Rüzgar'a, Tuna'nın düştüğü yere, ve bisikletime pörtlemiş gözlerle baktıktan sonra Tuna'yı örnek alarak hiçbir şey yokmuş gibi anahtarımı çıkardım ve kapıyı açtım. Eve girdiğimde Rüzgar'ında girdiğini fark ettim.

 Ben koltuğa kendimi, Rüzgar'ı görmezden gelerek bir ayı gibi attığımda yanıma geldi ve yatmaktan neredeyse hiç yer bırakmadığım koltuğa oturdu.

 İkimizde konuşmuyorduk ve sadece beni izliyordu. En sonunda annelik içgüdülerimi -ki ben anne değildim ayrı mesele- durduramadım.

 Yattığım yerden doğrulup elini avucumun içine aldım. "Acıdı mı?" güldü.

"Aslında o elimle vurmamıştım."

 Utanç  duygularım her zamanki gibi çalışmaya başladığında elini bırakıp gözlerimi kısarak Rüzgar'a baktım. 

 Elini bıraktıktan sonra elime baktı. Diğer elini avucumun içine koydu.

"Bu acıdı." gülümsedim.

Ben susunca o sordu. "Peki o kimdi?"

 Eski sevgilim diyemedim. Ne bileyim sanki hava atıyormuş gibi geliyordu. Onun yerine kelime aramaya başladım.

"Beni aldatan psikopat şahıs." dedim en sonunda. Bu daha az havalıydı. Daha az bir şeyle övünüyormuş hissi yaratmıştı.

"Eski sevgilin miydi?" dedi ciddi bir şekilde.

Yere bakarken onu yanıtladım. "Hı-hı."

"Kimle aldattı peki?"

 Günlüğüme yazdığım gibi açık olmalıydım. Kaçmamalıydım. Beni boğan sorulara inadına cevap vermeliydim.

"Tenis oynuyorum ya ben."

"Evet."

"Seninle tanıştığımız gün tenis maçından gelmiştim." yutkundum, "Yarıştığım kızın adı Sinem'di. O kızla aynı zamanda aynı okula gidiyoruz. Onunla işte."

"Nasıl anladın?" sormaya devam edince gözlerimi devirdim. Bana bakıp tuhaf bir şekilde gülümsedi.

"O kadar rahatsız ediyorsa anlatmak zorunda değilsin. Sadece... Merak işte."

Kafamı önemli değil anlamında iki yana salladıktan sonra devam ettim.

"Tuna'nın babasının işi yüzünden yurt dışına gitmesi gerekiyordu. Bende onu yolculamaya gittim işte. O sırada bir kız geldi ve onu öpmeye başladı. Yakından bakınca Sinem olduğunu anladım. "

 Düşünüyor gibiydi sanki. 

"Hatırlattığım için özür dilerim."

"Yo, hayır. Yani, artık şu saçma şey için üzülmem çok gereksiz. Aşmam gerekiyor."

Bana uzun bir süre bakmaya devam etti. Biraz daha yaklaştı.

"Burcu."

"Evet?"

"Ben galiba seni seviyorum ya." Daha güzel bir şekilde söyleyemezdi. Güldüm.

"Odunsu bir romantiklik." 

Aralık bıraktığı dudaklarına yaklaştım. Kendi dudaklarımı onunkilere değdirirken gerçekten asla romantik olamayacağımızı düşündüm. Geri çekildiğimde gülümsüyordu.

"Galiba bende seni seviyorum."

Saçma Bir Aşk HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin