Gecenin soğuğu, açtığım camdan yüzüme doğru çarparken derin bir nefes almadan edemedim. Çok yorulduğumu hissediyordum. Yalan söylemek, beni düşündüğümden daha fazla yormaya başlamıştı.
Kimseyi kandırmaya hakkım olmadığını düşünüyordum ve tabii ki beraberinde herkese haksızlık ediyordum.
Ne kadar kabul etmek istemesem de ben, en çok Gözde Çevik'e haksızlık ediyordum.
Ne yapmış olursa olsun, ne kadar kötü bir insan olursa olsun bu hayat onun hayatıydı. İstediği kişi olmakta özgürdü. Onun seçimlerine, yaptıklarına, söylediklerine karışmaya hakkım yoktu.
"Ağlayacak gibi duruyorsun. Seni öpme ihtimalim bile bu kadar korkutucu mu şeytan kılıklı!" Bana kaşlarını çatarak bakan Behlül'e omuz silkmekle yetindim.
Ona beni öpmeye çalışırken alçıda olmayan elimle tokat atmıştım. Doğrusu elimin onun yüzünde iz bırakacak kadar ağır olduğunu ben de bilmiyordum. Bu yaptığımdan sonra beni boğar diye düşünmüştüm ama o sadece valizime benim yerime birkaç parça eşya koyup beni arabaya sürüklemişti.
Şimdi de Mersin yolundaydık ve ben acıktığımı hissediyordum. Yine de açlıktan öleceğimi bilsem yanımdaki bu kaba saba adamdan yardım istemezdim. Hem belki birazdan uykum gelirdi.
Kendimi kandırıyordum. Ben açken asla uyuyamazdım.
Birkaç saat daha yol aldıktan sonra Behlül arabasını bir çorbacının önüne çekmişti. Uykuyla uyanıklık arasında gidip geldiğim bir zaman dilimiydi. Açık pencereden esen rüzgar içimi titretse de iyi geliyordu.
Aslını söylemek gerekirse iyi gelen tam şuan burada, onun yakınlarında olduğumu bilmekti.
Yüzüme gelen saçımı çekip bana merakla bakan Behlül'e çok hafif gülümsedim. Varla yok arası bir gülümsemeydi. Onun fark ettiğini bile düşünmüyordum.
"Çorbacıya geldik. Hadi sen de gel! Bu saatte ancak burası açık. Hem çorbaları meşhurdur Kadir Ağabey'in."
Onun gözlerine her baktığımda, ormanları andıran gözlerini her gördüğümde kaçıp gitmek geliyordu içimden. Onun gözleri, özgürlüğe olan açlığımı hatırlatıyordu ve ben hayatım boyunca hiç özgür olmamıştım.
Hem de hiç! Hep başkaları için karar vermiştim, başkaları için düşünmüş ve başkaları için yaşamıştım. Bu hikayede benim rolüm neydi ki?
Arabadan inen Behlül, benim kapımı da açıp inmeme yardım etti. "Uykum var." diye mırıldandım koluna yaslanırken. Kollarından biri belimi sararken "Açılırsın birazdan. Hem akşamdan beri sen de bir şey yemedin." dedi.
Çorbacıya geçip çorbalarımızı istedikten sonra dışarıdaki masalara oturduk. Ne kadar Behlül dışarısının soğuk olduğunu ve hasta olabileceğimi söylese de onu umursamadım. O da tam bir salon beyefendisi gibi davranıp üstündeki ceketi çıkarıp bana verdi. İtiraz edemeyecek kadar bitkin hissediyordum. Sanırım Behlül haklıydı, hasta olacaktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/139639460-288-k578500.jpg)