Bölüm 2

1.6K 100 2
                                    

   Şaşkınlık, beğeni, korku, endişe insan hayatında bir ömre sığan bütün duyguları sadece bir saniyede yaşamıştı. Resmen şok geçiriyordu. Karşısındaki muazzam güzellik karşısında nutku tutulmuştu. Efsanevi bedevi kadınları gibiydi. Gizemli, güzel ve etkileyici.

"Kocacım kocacım kocacım"

Dalga geçiyordu onunla. Mavi gözlerinde eğlenen bakışlar vardı ama onu asıl etkileyen eğlencenin ardına saklanmış uyarıydı. Tehdit vardı o gözlerde. Ve nefret....

"Kimsin sen?"

Başka soru mu kalmamıştı soracak? En korkunç anlarda bile saçmalamamış, kontrolü elinden bırakmamıştı. Şimdiyse....

"Sendeki bu aptallık doğuştan mı yoksa sonradan mı oldu?"

Haklı olabilirdi şu anda kendini gerçekten çok aptal hissediyordu. Oyuna getirilmişti. Öfke, nerden çıktı şimdi bu sinir. Aldatılmıştı. Bir köşeye saklar kendi keyfime bakarım dediği insan bambaşka biri çıkmıştı. Elindekileri almayı düşünürken elindekilerden olacaktı. Sinirle elini yumruk yaptı.

"N'oldu kocacım keyfin mi kaçtı? Yoksa aptallığımla seni rahatsız mı ettim? Beni geri göndermek ister misin?"

Tam cevap verecekti ki hostesin sesi yankılandı uçakta. İşte gidiyorlardı. Herşey için çok geçti artık.

Hostesler yol boyunca Ezel'le sohbet etmiş, pilotlardan biri yanına kadar gelip halini hatrını sormuştu.

Uçaktaki yaşlı teyzelerden biri bile onu yanına çağırmış Arapça birşeyler söylemişti. Ezel'in gülerek cevap vermesini hayranlıkla seyretmişti. Sanki bütün Mardin Ezel'e hayrandı.

Hostesin ineceklerini haber veren anonsunu duyana kadar Ezel başkalarının yanında oturmuştu. Bu oyunda umursamaz olan ilgi bekleyen Yiğit olacaktı hani. Dakka bir gol bir diye geçirdi içinden.

Uçaktan inip onları bekleyen araca gidene kadar aralarında tek bir kelime bile geçmedi. Anlaşılan sert kayaya çarpmıştı Yiğit.

Şöförün eline taksi parasını verip gönderdi onu.

"Eve hemen gitmiyoruz."

"Hay hay"

Evleri boğazın en güzel yalılarındandı. Konak kızı yalı oğluna karşı bir oyun içindeydi. Boğazın en seçkin restoranlarından birine giderken Yiğit kontrolünü kaybetmek üzereydi. Restorana girerken herkesin gözü bu yıldız çiftin üzerindeydi.

"Kendine pay çıkarma Yiğit efendi herkes Ezel'e bakıyor"

Masalarına geçip oturana kadar bu meraklı bakışlar devam etti. Siparişlerini alan garsona istediklerini söyledikten sonra genç adam dayanamayıp sordu..

"Nedir bu oyun anlat bakalım. Ne yapmaya çalışıyorsun?"

"Oyun yok. Evlenmek istedin, kabul ettim. İmzayı attık işte buradayız."

"Bak güzelim konuşmalarımı duyup kinlenmişsin belli. Beni zor durumda bırakıp çıldırtmak istiyorsun onu da anladım. Bu tipini gizleme oyununu anlat bakalım."

"Kabul et bütün planların altüst oldu ama sen kaşındın. O gece yanına gelip arsayı satacağımı söyleyecektim. İstediğimden değil babamın ricası yüzünden. Konuşmaları duydum nereye kadar gideceğini merak ettim o kadar."

"Benimle beraber seninde başın yandı ama. Baştan satsaydın ne olurdu?"

"Senin gibi bir aptalı tanıma şerefinden mahrum kalırdım."

Aldın mı cevabını Yiğit? Sosyete kokonalarından mı sen onu? Taşı gediğine oturttu işte. Yiğit denizi seyreden Ezel'i seyre dalmıştı. Bedevi güzeli Ezel, isyankar Ezel. Zarif parmakları yüzünü mahsunca sarmalamıştı. Gözleri mi daha maviydi yoksa deniz mi? Boynundaki mavi damar teninin beyazlığını onaylar gibiydi.

Yemekler gelince sessizce yemeye başladılar. Daha doğrusu Yiğit yedi Ezel seyretti. Balıkla kavga eder gibiydi.

"Neden yemiyorsun? Beğenmediysen başka bir şey söyleyelim."

"Pek yemem bu saatte."

"Formuna dikkat edenlerden misin?"

"Merak ediyorsan söyleyeyim anne yemeği dışında yemeyenlerdenim. Bu yüzden senden daha sağlıklı görünüyorum ya."

" Artık sık sık dışarda yiyeceğiz alışsan iyi olur."

Yiyeceğiz mi? Delirme Yiğit sen bu kızı saklayıp keyfine bakacaktın hani. Dışarı yemeğe götürmek nerden çıktı?

"Ezzolina Ezzolina!!

Kimdi şimbi bu. Restoranın ortasında tombul tosun bir adam Ezel'e doğru heyecanla geliyordu. Kırık sevimli Türkçesiyle genç kızı bir anda kollarına almıştı.

"Bella Ezolina. Senin ne işin var bu çılgın şehirde. Şu anda at üstünde olman gerekmez miydi senin?"

Lanet olsun! Bu adam Rafael Motengua değil miydi? Dünyaca ünlü İtalyan mimar. Peki Ezel'i nerden tanıyordu? Bu adamdan randevu koparabilmek için aylardır didiniyordu. Şimdiyse adam kendi ayaklarıyla gelmişti yanına.

"Rafael burada ne işin var senin. Meksika'da olduğunu sanıyordum."

"İstanbul benim aşkım bella mona onsuz duramam ki. Bu yakışıklı adam kim peki? Sevgilim deme hayallerimi yıkma."

Flört mü? Bu topaç hiç utanmadan gözünün içine baka baka karısına asılıyordu. Tamam olaylar biraz tuhaftı ama yanındaki yine de karısıydı.

"Rafael çok tatlısın ama o benim eşim."

Ezel adam ve yanındakileri masasına davet etmiş aralarında koyu bir sohbet başlamıştı. Heyecanlı ama bodur İtalyan Ezel'e sürekli olarak piccolina deyip duruyordu.

O da ne Ezel'in tabağındaki yemek bitmiş miydi? Yanındakilerle tatlı tatlı sohbet ediyordu. Durun bir dakika esas konuya dönmemiz lazım hemen. Bu adam bu kızı nereden tanıyor?

Sesli düşünmüştü herhalde.

"Rafael okulda danışman hocamdı. Daha doğrusu tez danışmanımdı.

Bir darbe daha işte. Aptalsın Yiğit dedi yine kendi kendine. Bu kız hakkında ne biliyordu.

"Anlamadım. Bir İtalyan Mardin'de senin hocan mıydı?

"Mardin mi? Hayır Floransa'da master yaparken danışmanımdı. Mimar olduğumu bilmiyordun tabii. Hem Mardin'de senin sandığın gibi çadırlarda yaşamıyoruz biz. Pekçok aileden ressamlar, mimarlar, mühendisler çıkmıştır. Sizin gibi boğaza nazır diplomalar hazır okullardan gelmiyorlar inan bana."

Heyecanlı topaç konuşmaya ara verince Yiğit hemen fırsatı değerlendirdi. Randevu, proje, falan feşmekan derken bir çırpıda anlatmıştı olanları. Bodur topaç gülerek...

"Beni beklemeseniz iyi olur. Son zamanlarda uğraştığım çok önemli işlerim var ama sana mükemmel birini önerebilirim."

"Çok sevinirim. Kimi?"

"Karını. O en sevdiğim öğrencimdi ve bir tahtım varsa eğer karın o tahtın tek varisi. Bence beni boşver karınla konuş."

Al sana bir darbe daha. Ezel'in kibirli gülüşüne takıldı yüzü. Bu kadından çok çekecekti. Bodur İtalyan masalarından en nihayetinde ayrıldığında eve dönmek için bir şans geçmişti ellerine.

Arabada tam konuyu açacakken

"Tek kelime bile etme. Senin zırıltını çekecek halde değilim. Yorgunum."

"Bana anlatmak istediğin başka birşey var mı? Hayır bir hata yaptım tamam ama düşmanımın kim olduğunu da bilmeye hakkım var."

"Yaşadıkça öğreneceksin paşam yaşadıkça"

Fırtınadan Sonra Aşktan ÖnceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin