Bölüm 4

15 2 0
                                    

Bir hafta önce:

   " Ayame, Kuzey batı tarafından bir kişi bögleye girdi. Durumundan anladığım kadarı ile yaralı ve yorgundu. Ayrıca içeri girer girmez bayıldı. Bayılmasından dolayı bu bölgeye girme amacını tam olarak anlayamadım fakat birilerinden kaçtığı bariz belli oluyordu. Bu yüzden içeri giren kişiyi öldürmedim. Senin iyi niyetini gördüğümüz için senin gibi başka insanlara da şans vermek istedik. Bu yüzden niyetini öğrendiğimiz kişileri niyetine göre yargılıyoruz bunu biliyorsun. Senden istediğim her ne kadar başarılı olacağını sanmasam da öğrettiğimizi o adamın üstünde uygulamanı istiyoruz. Git bul o adamı ve öğrendiklerini uygulamaya çalış."

    "Tamam hemen yola çıkıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmak için uğraşacağım."  diyerek yola çıktı Ayame.

...................................

     O sırada Hava Krallığından Taro adında kimsesiz yirmi yaşlarında bir genç pazarın bir köşesinde elindeki malzemeleri satmaya çalışıyordu. Taro geçimini bir çeşit eskici olarak sağlıyordu. İnsanlardan hurda değerine aldığı eşyaları tamir edip, temizledikten sonra pazar pazar dolaşıp satmaya uğraşıyordu. Arada sırada aç kaldığı zamanlarda oluyordu. Taro daha on yaşlarındayken annesi ile babası şiddetli geçimsizlik yüzünden boşanmıştı. Annesinin yanında hayata devam ederken o talihsiz olay başına gelmişti. Annesi kışın evde yakmak için ormana odun toplamaya gittiği vakit haydutlar tarafından saldırıya uğramış ve tecavüz edildikten sonra öldürülmüştü. Yaklaşık on iki yaşından itibaren sağdan soldan aldığı yardımlarla karnını doyurmuştu. Kasabasında Akrabası yoktu. Hoş olsa bile yanlarına gidemezdi. Çünkü boşanmak demek o aile için yüz karası olmak demek ile eş değerdi. Bu yüzden kim boşanmış birisinin çocuğunu yanına alırdı? Bu olumsuzluklarla beraber Düzgün bir okul eğitimi almamış, görgü ve ahlak kurallarını öğrenememiş birisi olduğundan dolayı kendisine bir iş vermemişlerdi. Bu yüzden kendi çabaları ve kendisini seven komşu yardımlarıyla bir şekilde hayata tutunmuştu.

   Taro kırık dökük pazar tezgahının başında müşteri beklerken alışveriş yapmak için gelen insanlardan duydukları yüzünden uzun bir süredir beynini kemiren bir düşünce vardı. Etrafta söylenenlere göre büyük savaş sırasında hiç bir krallık ganimet elde edememiş. Ganimet elde etmeyi bırak götürdükleri savaş malzemelerinin bir çoğunu da geri getirememişler. Bunun nedeni ise o fenomen olaydan olduğu, o bölgeye yaklaşanların canından olduğu söyleniyordu. Bu yüzden kimse oradaki savaş eşyalarını ve ölen kişilerin kişisel eşyalarını toplamak için gitmeye korkuyorlardı. Çünkü daha önce giden hiç kimse geri dönmemişti. 

   Taro bu konuşulanları dinlerken aklına bir sürü düşünce akın ediyordu. Birçok savaş malzemeleri ki bunlar arasında sıradan askerlere göre daha kaliteli olan komutan zırhları, kalkanları, kılıç veya hançerleri. Savaş arabaları, çadırları, uyku ve yemek için gerekli olan kamp eşyaları vs. Bunlardan sağlam kalanları ve kaliteli olanları toplasa bile kendisini uzun bir süre aç kalmaktan kurtaracaktı. Ayrıca ölen kişilerin kişisel eşyaları da vardı. Bunların en başında para geliyordu. Ayrıca ölen kişilerin yanlarında hiç umulmadık pahalı ve değişik eşyalarda çıkıyordu. Tüm bu eşyaları ve paraları toplayabilirse hayatı hiç ummayacağı kadar değişecekti. Tek sorun tüm bu duyduklarının gerçek olup olmadığıydı. Tamam savaşı biliyordu. Doğurduğu kötü sonuçları da biliyordu. Bilmediği şey ise o bölge de hala sağlam birkaç şey kalmış mıydı. Hayatını boş yere tehlikeye atmak istemiyordu. Fakat zenginliği hayal ettikçe zengin hali ile şimdiki halini kıyaslıyordu. Bu kıyaslama sonucu şimdiki halinden nefret etmeye başladı. Şimdiye kadar bu halinden fazla şikayet etmeyen Taro etrafta yayılan dedikodular yüzünden kafayı sıyırmanın eşiğine geldi.

    Günün sonunda da tezgahına müşteri gelmeyen Taro yıkık dökük kulübesinin yolunu tuttu. Dünden kalma çorbası ve komşusunun verdiği bir tabak pilavı masanın üzerine koydu. Mutfağa gidip bir bardak su doldurdu ve geri dönüp yemek masasına oturdu. Gün boyu düşündükleri yine aklına gelmişti. Bu yüzden yemeğini yemeye çalışırken yudumlar boğazından zorla geçmeye başladı. Artık dayanacak gücü kalmamıştı. Bu şekilde yaşamak istemiyordu. Önünde iki seçenek vardı. Etrafında yayılan dedikodulara güvenerek hayatını riske atıp çok zengin birisi olmasa da hayatını kolayca yaşayabilecek bir bir zenginliğe kavuşmak yada hayatının sonuna kadar sefil, ona buna muhtaç şekilde yaşamak. Taro kasede kalan birkaç kaşıklık çorbayı kafasına diktikten sonra " Böyle yaşamaktansa hayatımı riske atmayı tercih ederim" dedikten sonra aniden masadan kalktı ve yolculuğa çıkmak için hazırlık yapmaya başladı. 

    Sabah kahvaltısını yaptıktan sonra eski eşyaları toplamak için kullandığı arabasına  hazırladığı eşyaları koyarak yasak bölgeye doğru yola koyuldu. Arabasının bir köşesinde hemen uzanıp alacağı bir şekilde kendisini korumak amaçlı aldığı palası duruyordu. Yolda vahşi hayvanların yada haydutların saldırması olasılığı vardı. Her ne kadar elementini kullanmaya çalışsa da pek başarılı olmadığı için güvenliğini pala ile sağlayacaktı. Yaptığı plana göre iki gün içinde yasak bölgeye varacaktı. 

    Uzun bir yol gittikten sonra Taro'nun yasaklı bölgeye girmesine üç saat vardı. Yol boyunca bir aksilik yaşamamış aksine birkaç eşya bulmayı başarmıştı. Muhtemelen savaştan kaçan askerler yük olmaması için bırakmışlardı. Bu Söylenen dedikoduyu doğrulayacak bir olguydu. Tamamen doğrulanması için önünde yaklaşık üç saatlik bir yolculuğu kalmıştı. Bir kaç saatlik yolculuğun ardından savaş zamanından kalma bir kamp izine rastladı. Birtakım değersiz veya yanına alamayacağı birkaç parça eşyalar vardı. Bu Taro'nun daha fazla heyecanlanmasına yol açtı. Önünde bir saatlik bir yolculuk kalmıştı. Bu bir saatlik yolculuktan sonra savaş alanına yani yasaklı bölgeye varacak ve hayatını riske attığına deyip değmeyeceğini öğrenecekti.


Bin Yıllık HükümdarlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin