3.kızaran yanaklar kadar

7.4K 879 660
                                    


3.Kızaran yanaklar kadar

Billie Eilish
[Ocean Eyes]


Yağmurun dinmesiyle şemsiyemi kapatırken ilk defa burukluk hissetmedim. Bu sabah birkaç gündür aramın iyi olmadığı ilham meleklerim yanıma uğramış ve yarım kalan tablomu bitirmeme yardım etmişlerdi. Hiç gitmeyecek sandığım gerginlik bedenimi terk etmiş, yerine adlandıramadığım tatlı heyecan ve huzur kırıntıları almıştı ki bunun nedenini çok iyi biliyordum. Taehyung'un benimle konuşmayı kabul etmesi, hatta yetinmeyip buluşmayı önermesi endişelerimi boşa çıkarmıştı. Söyleyeceklerimi dinleyeceğini açıkça belli etmişti ve bir başkasına gitmiş olsaydım kestirip atacağına emindim. Taehyung farklıydı. Mimikleri, gülüşü hatta bakışları bile çok farklıydı. Hepsinin içine biraz kendisinden koymuş, özelleştirdiği gibi güzelleştirmişti de.

"Jeongguk?" Duyduğum bariton sesle hafifçe yerimden sıçrarken düzgün kaşlarını çatabildiği kadar çatmış olan Taehyungla göz göze geldim. Bir şeylere feci halde sinirli görünüyordu ve en derininden soluklanmadan edemedim. Damarları şişmiş ellerini birkaç kere ovuşturduktan sonra kül edebileceğine inandığım bakışlarını kızıl çocukta gezdirdi. Ve Tanrım, bu hali bambaşkaydı.

"Hyung?" Başımı yana yatırırken ne olduğunu anlamak için yanındaki çocuklarda göz gezdirdim. İkiside kim olduğumu çıkarmaya çalışır gibi süzüp duruyorlardı ve bunu bayağı patavatsız bir şekilde yapıyorlardı. Rahatsız olduğumu göstermek istemediğim için yavaşça bakışlarımı Taehyung'a çevirirken, saçlarının rengini biraz daha açmıştı, hatırladığı şeyle gözlerinin kısıldığını ve dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm.

"Ona sözüm var. Yani bugün başbaşasınız." Söylediklerinin keskinliğine başımı eğerek gülümserken, şu an acayip otoriterdi, diğerlerinin homurdanmalarını duydum. Gerçekten görünüşüyle alakası yoktu. Ona baktığımda tamamen uyusal ve yumuşacık olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum ama konuşmaya başladığında her şeyi ters yüz ediyordu.

"Evin anahtarları sendeydi en son." Taehyung, gözlerini benden ayırmadan deri ceketinin cebindeki anahtarı kızıla attığında parmaklarımı küpemle buluşturdum. Neyi, nasıl söyleyeceğim hakkında hiç düşünmemiştim sadece onu rahatsız etmeden her şeyi açık açık anlatmaya karar kılmıştım. Eğer bunu yapacaksak dürüst olmalı ve detayları bilmesini sağlamalıydım.

"Nerede konuşmak istersin?" Yanımızdan ayrıldıklarına emin olduktan sonra durgun gözlerini benimkilere tekrar kenetlerken sordu. Çok yorgun görünüyordu, göz altlarındaki koyu halkalar güzelliğine dokunamamış olsa bile oraya yerleşmişlerdi işte. Boynunu kütletip duruyordu ve son derece çekici görünmesine rağmen bunu ağrıdığı için yaptığını bilmek beni rahatsız hissettiriyordu.

"Yorgun görünüyorsun, hyung. İstersen daha iyi hissettiğinde konuşalım." Sesim istemsizce kısık çıkarken geriledim. Onu birde bununla uğraştırmak istemiyordum. Tanrım, omuzları bile düşmüştü.

"Aslında-" yerinde dikleşerek alnını kapatan perçemleri uzun parmaklarıyla karıştırdı. Bakışları sertliğini kaybetmiş, daha durgundu şimdi. Ben ise geldiğim ana göre daha gergindim. Sinirliyken veya böylesine yorgunken ne söyleyip ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece ismini bildiğim bu güzel adam ilk defa beni zorlamıştı, son olmayacağını anlamak kolaydı.

"Konuşabiliriz. Hem, yalnız yemekten hoşlanmam. Bana eşlik edersin, sorun olmaz değil mi?" Dudakları zorakilikten çok uzak bir samimiyetle kıvrıldığında nasıl kibarlığı elden bırakmadığına şaşırıyordum. Onu zorluyormuşum gibi hissetmemem için yemeği bahane ediyordu ve bu inanılmaz düşünceli bir hareketti. Ben yapamazdım mesela. Sinirli olduğumda bundan herkes sorumluymuşçasına davranır, batırırdım çoğu şeyi. Onun olgunluğuna sahip olmayı dilerdim.

the painter' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin