7.Altın bukleler, hala hayranım
Arctic Monkeys
[505]Jimin elindeki faturaya uzun uzun bakarken bende vücudunun yan profilini çizmekle meşguldüm. Ucuz kağıdı kavrayan ufak tombul elleri, çokta uzun olmayan boyunu iyice kısa gösteren kambur sırtı ve tabii onun hakkında en sevdiğim şeylerden olan basık burnu karakalemin yıldızlarıydı. Dolgun dudaklarını iyice birbirine bastırmış, küfür etmemek için kendini zor tuttuğu belliydi, bir ayağıyla en sinir bozucusundan ritim tutuyordu.
"Jeongguk o kalemi aldığın yere bırak. Ayrıca, beni bu faturadan bile daha fazla sinirlendirmeyi nasıl başarıyorsun?" Son yirmi dakikadır bir şeyler hesaplayan Jimin'e karışmamak adına kedivari sessizliğimi koruyordum. Ilık sütümü mutfaktan almak için resmen parmak uçlarımda yürümüştüm ama işte ne kadar uğraşırsam uğraşayım Jimin'in hedef tahtası olmaktan kurtulamamıştım.
"Keşke bilsem." Kalemi ve defterimi bacaklarım arasına bıraktıktan sonra üzerimde minnacık duran Jimin'in siyah basketçi şortunu çekiştirdim. Üç gündür onun evinde kalıyordum çünkü estetik zevkime uymayan vanilya çiçeği rengi odamı boyatmaya karar vermiştim. Sonuç olarak atölye dahil acayip keskin bir koku evimi sarmıştı ve ben de kendimi Jimin'in yanına atmıştım.
Boynuma dolanan kollarla dengemi sağlayamayıp yere uzanırken dudaklarım arasından ufak bir kıkırtının firar etmesine engel olamamıştım. Jiminle fazla cıvık bir ilişkimiz yoktu. Şu sadece gerektiğinde sarılan tiplerdendik ikimizde ama birkaç gündür morali feci halde bozuktu. Bir an parlıyor diğerinde ise koala gibi sarılmaya çalışıyordu ve ben ayak uydurma işinde hiç fena değildim.
"Tanıştığımız ilk gün elini sıkmak istemiştim de sen boyalılar diyip omuz silkmiştin ya o zaman tam bir sanat fahişesi olduğunu anlamıştım." Boynuma çarpan sıcak nefesler huylandırırken yüzüme neden olduğunu anlamadığım bir gülücük asılıverdi. Birilerinin bana karşı samimi olduğu çok az an vardı hafızamda. Benim hakkımda ne düşündüğü ve ne hissettiği hakkında dürüst olabilen insanlara her zaman ihtiyacım olmuştu fakat en çok ihtiyacım olan şeyler şu yaşıma kadar hep dolabın en üst rafındaydı. Altı yaşındayken tezgaha, on iki yaşındayken sandalyeye çıkmam gerekmişti ve şimdi parmak uçlarıma kalkarak ulaşabiliyordum. Ama Jimin diğer şeylerin aksine beni zorlamamıştı. Sanki birileri kurabiye kavanozunu yerine koymayı unutmuştu ve bende kimse fark etmeden açgözlü haşerenin teki misali avuçlarım yettiğince ceplerime dolduruyordum.
"Sen tutkun uğruna her şeyden vazgeçersin Jeongguk. Gözlerinde ilk gördüğüm şey buydu, bilirsin insanlardan biraz anlarım. Ve senden de anladım." Kendisini yanıma atıp otururken hala saçlarım parkeleri süpürüyordu. Ben ağzımı açarsam çok büyük bir şey kaçıracakmışım gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Güneşin resmetmeye boyalarımın yetmeyeceği utangaç güzeli son ışıkları pencereme usul usul yansırken Jimin dosdoğru oraya bakıyordu.
"Bu güzel, bir şeylere tutunmak güzel olmalı. Ama şeye kadar-" bir an duraksayıp omzunun üzerinden bana bakar gibi olsa bile önündeki turuncu denize tekrar döndü. "Kendinden vazgeçene kadar." O an boğazımın sıkılaştığına ve içimde bir şeylerin çatırdadığına yemin edebilirim. Hissettiğim her şeyi, insanlara imkansız gelebilecek olsa da her şeyi sanata sakladım. Gülerken çizmedim ama gülen bir çocuk çizdim. Ağlarken boyamadım ama bir adamın yanaklarındaki yaşları renklendirmek için saatlerimi verdim. Dediğim gibi ben sanata bile haber etmeden ona bir şeyler sakladım, içine içine sakladım. Kendimden, etrafımdan ve olmak istediğim her şeyden biraz sıkıştırdım. Tabii pervasız, patavatsız ve ağzı bozuk gibi sıfatlar hak eden arkadaşımın ağzından çıkacak iki lafı duyana kadar fark etmediğim şeyler olmuştu. Birincisi; sanata kendimi de saklamaya başlamıştım. Ki bu benim en korktuğum bile sayılmazdı ama içimi titretmediğini söyleyemezdim. İkincisi; bütün değerlerimi ona bağlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the painter' taekook
FanficJeongguk, vücutlar üzerinde çalışmak isteyen bir ressamdı.