1

29 2 1
                                    

Deniz kenarında boş bir banka oturdu. Hafif esen rüzgârın kafasındaki düşünceleri dağıtmasını diledi. Ne zaman yalnız kalsa zihninin içinde dönüp dolaşıp yumak haline gelen, tarihleri birbirine karışan anılar, neredeyse saç diplerinden fışkıracak kadar yükselen ses, katranlaşıp beyin kıvrımlarının arasına yerleşen o yoğun pişmanlık ve keder hepten gitsin istiyordu. Çok istiyordu. Beklenmedik bir ölümün onu bu denli sarsabileceği ihtimalini hiç tasavvur etmemişti o vakte kadar. Ama şimdi, ihtimaliyle değil kendisiyle karşı karşıyaydı ölümün.

"Erkekler ağlamaz" akımının başlıca temsilcilerinden olmasına karşın gözünden çenesine doğru süzülen yaşı silmedi. Teni nasıl da sıcaktı oysa. Üç ay önce, tam yılbaşı ertesi kafasını çıplak göğsüne koyup öylece kalmıştı. Alevler içindeki göğsünün altında son hız çarpan kalbini dinlemişti gizliden. Sonra üşümüş ellerini onun taze ekmek gibi sıcacık ve yumuşak avuçlarının içinde ısıttığı kış günlerini anımsadı. Aklı hiçbir zaman almamıştı bu kızın vücudunun nasıl böylesine sıcak olabildiğini. İçindeki yangından haberdar değildi çünkü. Biraz da umursamıyordu işin doğrusu.

Şimdi o kalorifer diye dalga geçtiği ten buz kesmiş, toprak altında mı kalmıştı?

Geçen yılki pikniği hatırladı sonra. Güneşin altında, yuvarlak çardakta yan yana otururken nasıl da sevimliydi. Bir sene üstüne ilk kez görüştüklerinden olsa gerek, heyecan içindeydi. Bütün gün giderek azalan şiddetle titremişti. "Güneş çarptı, başım ağrıyor." bahanesiyle başını omzuna yaslamış, sonra yanlarındakilerin garipsemiş bakışları yüzünden kaldırmıştı. Yeniden baş ağrısından yakınmaya başladığında "Az önce rahattın, neden kalktın?" diye sormuştu ya hani, o da utanıp kızarmıştı hemen. Sağa sola bakınmaya başlamıştı. Hep böyleydi zaten. Mesajlaşırken takındığı arsızlığa varan rahat tavır yüz yüze geldiklerinde çok şişmiş balonun ansızın patlaması gibi kayboluyordu. Onu bozguna uğrattığı anlar öpüşürlerken birden kendini kaybettiği zamanlardı yalnızca. Kabuğunu kırıyordu, karanlığa sığınıp ruhunun iplerini çözüyordu. Yine o gün, hani göğsüne yaslandığı, ne garipti davranışları. Soluksuz öpüşmüşlerdi dakikalarca. Gözünü aralayıp ona baktığında yüzüne yerleşmiş kederi fark etmişti. Neden mutlu değildi? 

"Neden sadece anın tadını çıkartmıyorsun? O kadar hüzünlü bakıyor ki gözlerin." demişti.

O ise ağlamaklı bir ifadeyle gülümsemiş ve yeniden dudaklarını onun dudaklarına bastırmıştı.

Kendini aşağılık, iğrenç hissettiğinden ya da en azından eve gidince hissedeceğinden adı gibi emindi. Bu gam sırf bundandı. Onun ruhunda onarmaya yanaşmadığı yaralar açtığını az buçuk biliyordu.

Bir de şu şarkı mevzusu vardı. Kendisine şarkı söylemesine tahammül edemediğini bildiği -zannettiği- halde eve dönerlerken yapmıştı bunu. Neydi o? "Sevmesem de saygı duyduğum bazı yeteneklerin var" falan diyordu hani. Gülümsetmeyi başarmıştı onu bu sözlerle. Sonra kendi de kıkır kıkır etmişti yol boyunca. Onun gülmesine sebep olmaktan çok hoşlanıyordu. 

Metroya yürürlerken olanlara ne demeli? O kaldırımın üstündeydi ve topuklu botlarını giymişti. Kendisi ise kaldırımın kenarından yürüyordu. Kafasını okşarken "İlk kez senden uzunum. Çok keyifliymiş." deyip attığı kahkaha kulaklarında çınladı aniden. Bazen muzip, bazen bel altı, bazen tutkulu ve bazen de karşıdan karşıya geçmeye korkan koca bir bebekti. Bunu bildiğinden henüz o talep etmeden elini tutardı karşıya geçerlerken. Yine öyle yapmıştı. Kendisine yetişmeye çalışan topuk tıkırtıları.. Yo hayır, arkasından bir kadın yürüyordu.

Gerçekliğine döndü.

Derin bir nefes aldı.

Her şey çok tazeydi.

Önce hatırlayıp sonra hafızasından tek tek silmesi gereken tonla anıları vardı. İki seneye sıkıştırılmış tonla anı... 

Cebinden onun aldığı siyah mat çakmağı çıkarıp bir sigara yaktı. Onu dört yandan çepeçevre sarıp boğmaya çalışan hatıralara katlanamıyordu. Ayağa kalktı. Elindeki sigarayı denize fırlattı. Sanki iradesi dışında var gücüyle bağırdı.

"Seviyorum!"

Etrafta balık tutan, yürüyüş yapan tek tük insanların farkında bile değildi.

Kendi kendine mırıldandı.

"Sevmiyorum."

Yeniden tüm sesiyle bağırdı sonra.

"Aşığım!"

Giderek alçalan bir sesle sayıklamaya başladı.

"Aşığım, aşığım, aşığım, aşığım."

Olduğu yere çöktü. Ellerini kafasının üstüne koyup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar iniyordu. 

"Aşıktım."

BENDEN SONRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin