Kâbus

228 16 3
                                    

Yatakta amaçsızca debelenip yorganı üzerimden attım. Kahvaltı vakti gelmişti, hızlıca hazırlanıp aşağıya indim.

“Günaydın!” Natalia ekmeğine reçel sürerken gülümseyerek bana seslenmişti. Aynı şekilde karşılık verip Lua’nın yanına oturdum. Kızların hepsi başka şeylerle meşguldü. Ses çıkarmadan kahvaltımı etmeye başladım. İlk defa alışılmışın dışında sessizlerdi. Bende bu kuralı bozmayıp sesimi çıkarmadım. Ama on beş dakika sonra dayanamayıp kahvaltımı bitirdim ve kızlara veda edip dışarı çıktım. Bugün boş günümdü, her hangi bir dersim olmadığı için Livia’yı ziyaret edecektim. Bahçeden çıkıp okula girdim ve Livia’nın odasının önüne gidip kapıyı çaldım. Bir gürültü ile kapı açıldı, Livia karşımda saçı ve kıyafetleri dağılmış bir şekilde duruyordu. Uyku sersemi olduğu kıstığı gözlerinden belliydi. Saate bakıp konuşmaya başladım.

“Günaydın uykucu! Akşam oldu.” dedim ve yanından geçip içeri girdim. Elini saçına götürüp zaten dağınık olan saçını iyice dağıttı.

“Dün çok yorulmuşumda.”  dedi ve otuz iki dişini gösterip sırıttı.

“Belli oluyor.” dedim ve eskiden yatağım olan yere baktım. Koyu lacivert bir yatak örtüsü seriliydi ve duvarlarda tanımadığım değişik insanların posterleri asılıydı.

“Tahmin edeyim yeni oda arkadaşı? ”dedim ve Livia’ya döndüm.

“Hiç sorma.” dedi ve aynanın karşısına geçip saçını düzeltmeye başladı.

“Ne oldu anlat bakalım.” dedim ve yatağına oturup bacaklarımı bağdaş yaptım.

“Kız tam anlamıyla dilini yutmuş. Yani bir insan evet ya da hayır da mı diyemez? Kızda tık yok. Kendimi duvarla konuşuyor gibi hissediyorum. Bu ne zorluktur ya.” dedi  ve masanın üzerinden mor büyük süslü bir toka alıp saçına taktı.

“Senin adına üzgünüm.” dedim. Anlaşılan bizim konuşkan kızımız tam tersi bir kişilikle eşleşmişti.

“Lily benim bir saat sonra kütüphane de olmam gerekiyor.” dedi girdiği banyodan bağırırken.

“Sen ve kütüphane mi?” dedim aynı şekilde sesimi duyurmak için bağırırken. Banyodan dolabından aldığı kıyafetleri giymiş bir şekilde çıktı ve yanıma oturdu.

“Bak kimseye anlatma ama tamam mı?” dedi sanki dünyanın en önemli sırrını söyleyecekmiş gibi.

“Tamam, söyle hadi.” dedim ve ona döndüm.

“Bir çocuk var. Ondan hoşlanıyorum ama o bana pek yüz vermiyor. Bende geçen gün ne yapabilirim diye düşünürken bunu kütüphaneye girerken gördüm. Peşinde bende içeri girdim. Bir de ne göreyim benimki orada gönüllü çalışıyor. Bende hemen başvurdum. Böyle işte.” dedi ve kendini yatağa attı.

“Seninki.” dedim ve bir kahkaha patlattım.

“Söyleme öyle, ama çok tatlı.” dedi ve küçük tavşan oyuncağına sarıldı.

“Nasıl biri bu anlat bakalım.” dedim ve arkama yaslandım.

“Dış görünüşünden başlayayım. Öncelikle uzun boylu ve siyah çekik gözleri var sanırım Asyalı. Her neyse kendine dikkat ettiği ortada çünkü benden bile düzgün bir vücudu var. Okulun yarısı benimkinin peşinde ama benim onlara bırakacak pabucum yok.” dedi ve oturur pozisyona geçti.

“Sen bayağı bir kafayı takmışsın. Ben seni tutmayayım da hayatının aşkına koş.” dedim ve ayağa kalktım.

“Daha yeni gelmiştin ama.” dedi.

The OthersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin