Maske

123 8 3
                                    

   "Yardım edin!"

Bu sefer biraz daha kuvvetlenen sesi duyunca poşetleri hızlıca kenara koydum ve sese doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe ses biraz daha kuvvetlendi ve orman gibi bir yerin başlangıcına gelince ses kesildi. Etrafta bir göz gezdirdim ama kimse yoktu. Rüzgâr dışında çalıları oynatan başka bir şeyde yoktu. Belki de saçma bir şakadır diye arkamı dönüp geri dönecek iken arkadan birisi kafama bir çuval geçirdi. Etraf birden karardığı için bir şey göremedim ve boş bir şekilde kollarımı birilerine vurmak için iki yana salladım. Yumruklarımı bir çift el tuttu ve arkadan ellerimi bağladı. Son bir çare olarak bağırmaya ve koşmaya çalıştım ama beni yere yatırdı ve ayaklarımı da bağladı. Daha sonra hiçbir hareket olmayınca şaka yapan çocuklar olduğunu ve beni bırakıp gittiklerini düşündüm ama kafama yediğim sert darbe gözlerim kapanmasına sebep oldu.

Kafamdan pis kokulu çuvalı çıkardıklarında çoktan uyanmıştım. Tamamen karanlık bir odadaydım. Tepemde duran küçük sarı ampul dışında etrafı aydınlatan hiç bir ışık kaynağı yoktu. Işığın güçsüz bir şekilde duvarlara yansımasından, küflü duvarlara sahip küçük bir odada olduğumu anladım. İçerisi rutubet kokuyordu ve havasızlık ile birleşmişti. Derin bir nefes almak istedim ama akciğerlerim bu pis havayı reddetti. Öksürerek başımı salladım.

"Kimse yok mu?" diye kısık sesli bir soru sordum.

"Buradayız merak etme." dedi bir kadın sesi. Konuşan kişiyi görmek için arkamı dönmeye çalıştım ama ipler ellerimi ve ayaklarımı sandalyeye o kadar sıkı bağlamıştı ki değil hareket etmek zar zor nefes alıyordum.

"Kimsiniz?" diye nefesim yettiğince bir soru sordum.

"Bizi ilgilendiren bir bilgi için seni yolundan alıkoyan kişileriz." dedi ve önüme bir sandalye çekip oturdu. Zayıf ve uzun boylu bir kadındı. Sarı saçlarını topuz yapmıştı, gözünde ince bir gözlük vardı. Üstüne takım elbise giymişti ve bu onu çok ciddi gösteriyordu. Kumaş pantolonun altına giydiği topuklu ayakkabı şu anda bulunduğumuz durum ile uyuşmuyordu ama ona ciddi bir hava katıyordu.

Sandalyeye oturup arkasına yaslandı ve bacak bacak üstüne attı. Kızına ceza veren anne bakışlarını taşıyordu gözlerinde.

"Nasılsın?" diye hiç beklemediğim bir soru sordu. Kaşlarımı havaya kaldırıp cevap vermedim. Yani benim sandalyeye bağlı bir halde bu küflü oda da alıkoyulduğumu varsaymazsak mükemmeldim.

"O zaman lafı uzatmadan konuya geçmek istiyorum." dedi ve bacağını indirip kollarını dizlerine yasladı. Bana doğru eğilip gözlerini kıstı." Anladığım kadarıyla güç taşına hala ulaşamamışsın. Bu bizim için kötü bir haber oldu ama belki de nerede olduğunu biliyorsundur."

"Neyden bahsettiğiniz konusunda hiçbir fikrim yok." dedim. Dediklerinden tek bir kelime bile anlamamıştım. Benim bilmem ne taşına mı sahip olmam gerekiyordu?

"Tekrar ediyorum, nerede olduğunu söyle. Her insanın olduğu gibi benimde sabrımın bir sınırı var. Bunu unutma." dedi ve arkasına yaslandı. Gözlüğünü tek eline alıp sapını kemirmeye başladı.

"Bilmiyorum." diye tekrarladım. Cevabımdan mutsuz olmuş olacak ki gözlüğünü cebine koydu. Ayağa kalkıp etrafımda bir çember çizdi ve yerine tekrardan oturdu.

"Vaktimin az olduğunu belirtmek isterim." dedi. Sesi daha sabırsız geliyordu artık.

"Sana bilmediğimi söyledim." Umutsuzca aynı cümleleri tekrar ediyordum.

"Sen orada ki, gel buraya." dedi ve arkamda duran birini parmağıyla işaret etti. Arkadan kısa boylu, kirli sakallı tahminen otuzlu yaşlarında olan bir adam geldi. Gözlerinde siyah bir gözlük vardı. Hareketlerinden biraz korkmuş olduğu anlaşılıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

The OthersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin