Shawn Mendes: In My Blood
Gözlerimi gecenin bir yarısı açıp karanlığa alışmasını beklerken zaman kavramını kaybetmiş gibiydim. Birkaç gündür sadece kötü rüyalar görüyor, temel ihtiyaçlarımı karşılıyor, uyumamaya çalışıyordum. Kaç gündür bu halde olduğumu bile bilemeyecek durumdaydım. Bunu kendime yapmamam gerektiğini biliyordum. Böyle olmamalıydım, böyle olmamalıydı.
Duvarlara tutunarak merdivenlerin başına geldim. Nasıl ineceğimi düşünüyordum. Kollarımı zor kaldırırken nasıl bu büyük merdivenleri inip tekrar tırmanabilirdim? Boş verip merdivenin başılığına tutunup ayaklarımı aşağıya sallandırdım. Bitti sanıdığım göz yaşlarım tekrar akmaya başladığında gecenin sessiz karanlığını bir hıçkırığım böldü. Sonra bir tane daha bir tane daha ve güneş doğana kadar devam etti.
Aşağıya inmem gerekiyordu. Ölmeyecek kadar yemem ve su içmem gerekti. Delirmiş olabilirdim ama hala daha aileme bunu yapamayacağımı ve yapmaya hakkım olmadığını biliyordum. Yaklaşık iki hafta da ne hsle gelmiştim böyle? Artık 'bende' bir şeylerin iyi olmadığını biliyordum. Delirmiştim sanırım, rüyalar beni delirtmişti. Bitti sandığım çocukluk aşkım beni delirtmişti. Şimdi de ben bittiyordum. Yavaş yavaş perdeler kapanıyor, son yazısının yazıldığı siyah ekran görünmeye başlıyordu.
Beni bu kadar kötü hsle getiren rüyaların gerçek olması mı? Yoksa son duyduğum kelimemiydi ondan emin değildim. Pelte olmuş beynim hangisi olduğunu seçemiyordu. Merdivenleri zorla inip mutfağa gittiğimde bir bardak su ve dolaptan atıştıracak bir şeyler aldım. Ne kadar canım istemiyorsa da yemem gerekiyordu. Belki yarın, belki daha sonra Hyunjin Hyung'u gördüğümde bu halde olmamam gerekiyordu. Onun 'neler yaptın? nasılsın?' sorusu karşısında 'senin yüzünden hayatımın bir dönemini deli olarak geçirdim. Artık iyiyim.' diyemezdim. Gerekirse annemle babama durumu anlatır tedavi olurdum. Kendimi kurtarmam gerekiyordu. Beni kurtaracak, elimden tutacak, kimsem yoktu. Bu yüzden bunu kendim yapmalıydım, Hyunjin için.
Biraz daha iyi hissetmeye başladığımda iki saattir oturup bunları düşündüğüm koltuktan kalktım. Şimdi toparlanma ve Hyunjin Hyung'u arama zamanıydı. Belki de gerçekten yalnız olduğum için bağlanmıştım bu rüyalara. Elimde, çevremde yalnızlığıma ortak olacak, Hyunjin Hyung gibi beni anlayacak kimse olmadığı için, oynamıştı zihnim bu oyunu bana.
İki saat önceki halime göre daha iyiydim. Bayılacak gibi durmuyordum kafamda eskisi kadar dönmüyordu. Yatağa gitmek yerine banyoya girdim. Kaç gündür dişlerimi bile fırçalamamıştım. Uzun süre de banyoda vakit geçirdikten sonra, odamı toplamış, kendime yiyecek şeyler hazırlamaya başlamıştım. Gece uyuyamazsam film izlerim, uykum gelirse de hap alır uyurdum. Yani ben böyle basit olacağını sanıyordum.
Yatağıma gitmek yerine televizyonun karşısındaki koltukta uyumaya karar verdim. Her ne kadar kafamı vermeye çalışsamda bir türlü televizyona odaklanamıyordum. Kanallarda ilgimi çekecek bir şeyler ararken karşıma çıkan Arthur'la yine aynı tanıdık his beni kucakladı.
3 Yıl Önce
Televizyonun önünde dizlerimin üstüne oturmuş heyecanla başlamasını bekliyordum. 14 yaşında olsamda vazgeçemediğim tek şeydi sanırım Arthur. Arthur'u o kadar çok seviyordum ki gözlerim iyi görse bile Babamın kahverengi gözlüğünü takmak istiyordum. Arthur'un gözlüğüne benziyordu. Annem takarken yakaladığında bana kızsa bile.. Hadi ama! Arthur'un gözlüğüne benziyordu!
"Televizyonun önünde izleyemezsin Seungminieee! Koltuğa otur lütfen."
"Tamam Anne!"
Koltuğa oturup reklamların bir an önce bitmesini beklemeye başladım. Kapının çalma sesiyle başım oraya döndüğünde Annemin sesini duydum.
"Seungmin kapıya bakar mısın tatlım? Benim biraz işim var!"
Yerimden kalkıp hızla kapıya doğru giderken hızlı olmaya çalışıyordum. Arthur başlayabilirdi. Kapıyı açtığımda karşımda Hyunjin Hyung'u görmeyi kesinlikle beklemiyordum. Kızgın gözüküyordu, benim aksime.
"Seungmin?"
"Hyung?"
Ne yapmış olabilirim diye düşünüyordum. Ne yapmış olabilirdim ki.. dün parktayken onsuz eve döndüğüm için olabilir miydi? Beni kıskanıyordu, bunu dilede getirmişti.
"Dün kimle eve döndün Seungmin?"
Evet kesinlikle kıskanmıştı.
"Jisung'la beraber döndük. Seni bekledim gecikeceğini söylediğinde beklemeye devam edecektim ama Jisung beraber eve dönmeyi teklif etti. Ben de tamam dedim.."
Neye bu kadar sinirlenmişti ki? Ben de onu kıskanıyordum ama bu kıskançlığı biraz fazlaydı sanki? Aramızdaki normal bir arkadaşlık değildi. İkimizde bunun farkındaydık.
"Dün beni bekleyeceğini söylediğin için parkta bekledim. Belki işin çıkmıştır dönersin diye. Aldığım limonlu dondurmalar eridiğinde saat geç olmuştu."
Siktir! Kesinlikle beklediğim bir şey değildi. Konuşmama fırsat vermeden devam etti.
"Dün yıldız yağmuru olacağını öğrendiğim için çağarmıştım seni parka. Daha iyi görmek için dürbün alacaktım ama geç kalmışım sanırım. Sen Jisung'la izlemişsindir yıldızları?"
Suçluluktan kalbim bile ağrıyordu.
"Ben bilmiyordum Hyung. Gerçekten çok üzgünüm."
"Ben de.." dedi, gitmeden önce.
"Ben de çok üzgünüm Seungmin. Bir süre görüşmek istemiyorum."
Zamanımız
Ve ben elim kapıda bir saatin sonunda söylediği şeyi algılayabilmiştim. Annem beni kapıdan çekip koltuğa oturttuğunda Arthur çoktan bitmişti. O olayın ardından Hyunjin Hyung'u sadece birkaç kere görmüştüm. Benimle arkadaşlığını bitirmek istediğini söylediğinde ise elim ayağım titremişti. Sonra bir daha görmedim Hyunjin Hyung'u. Beni bıraktığı için ona o kadar kızgındım ki.. gidip konuşmamıştım bir daha, şimdi ise kalbim ağrıyordu. Onu gerçekten çok özlemiştim. Artık ikimizde 14 yada 17 yaşında iki kişi değildik. Yarın kesinlikle onunla tekrar görüşecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morpheus -Hyunjin&Seungmin-
FanfictionGüneşte parlayan tenine bakıyorum. Bakıyorum ama göremiyorum. Neyi görmediğimide bilmiyorum. Ben beyaz tenini, sesini, gülümseyişini biliyorum.