Galliyan: Ek Villian soundtrack
Hani böyle çok ağlarsınız? Siz çok ağlamanıza rağmen boğazınıza yapışmış acı veren his hiç gitmez? Ben de şu an aynı durumdaydım. Kesip atmak istiyordum o yumruyu ama atamıyordum. Çünkü yataktan kalkabileceğimi sanmıyorum. Annem bir saat kadar önce gelip ne sorun olduğunu sorsada ona üstünden üç gün geçmesine rağmen neden ağladığımı anlatamıyordum. Belki utanıyordum belki de sadece kendime saklıyordum.
Ağlamaktan yorulduğum zamanlar uyuya kalmıştım. Her uyandıktan sonra neden gelmediğini düşünüyor sonunda sözümü tutmadığım için bana küstüğüne karar veriyordum. Annem saçlarımı geri ittirip ağlayıp ağlamadığımı kontrol etti. Annem yanıma girmiş kafamı kucağına çekip ağlamama izin vermişti.
"Yeter artık Seungmin! Beni de üzüyorsun. Lütfen ağlama artık şimdi sana su getiriyorum. Sende o suyu içiyorsun ve ağlamayı bırakıyorsun ve aşağıya iniyorsun. Aklıma seni mutlu edecek bir şey geldi."
Kafamı iki yana sallayıp sızlansamda artık ağlamayı bırakmam gerekiyordu. Herkesin Annesi benim ki gibi anlayışlı değildi. Annem bana çok bile zaman tanımıştı, onu gerçekten seviyordum. Annem hiçbir zaman ağladığımda susmamı söylemez yeteri kadar içimi dökerek ağladıktan sonra beni sakinleştirirdi. Annem özel bir insandı. Alnımdaki birbirine geçen saçları çekip alnıma uzun bir öpücük kondurdu. Üstümdeki örtüyü alıp kirli sepetine götürdü. Elinde getirdiği suyu doğrulup içtim.
Odadan çıkıp koridorun sonundaki banyoya oldukça yavaş bir şekilde yürümeye başladım. Gerçekten tüm enerjim çekilmişti, gözlerim ve boğazım hala daha acıyordu. Banyoya girip aynanın karşısına geçtiğimde karşımdaki beklediğim görüntüydü. Gerek gözlerim gerek çevresi kırmızı ve mor renkleriyle süslenmişti. İki gündür Annemin zorlamaları sayesinden az bir şey yemiştim. Ten rengim solmuş, yanağımdaki yaş izleri kurumuştu. Dudaklarım çatlamış değişik bir kırmızı rengini almıştı. Kendimi ilk defa bu kadar kötü görüyordum. Hiçbir zaman bu kadar çok ağlamamıştım.
Üstümdekileri çıkartıp buz gibi suyun altına girdim. Soğuk suyla duş almayı severdim ama o kadar güçsüz kalmışım ki bacaklarım hem üşümüşlükten hem de halsizlikten titriyordu. Dişlerimi fırçalayıp aşağıya indiğimde Annem öğle yemeğini hazırlıyordu. Aşağıya indiğimi gördüğünde bana öpücük attı. Babamda ona yardım ediyordu, beni gördüğünde gülümsedi. Onlar olmasaydı şu anda muhtemelen hala daha yukarıda örtümün altında yarattığım ekosistemde ağlıyor olurdum. Fotosantez işini halletmiştim. Organizmaları keşfetmeye başlayacaktım ki Annem beni yeniden dünyaya getirmişti.
Onca burun çekişler ve tuzlu göz yaşlarıyla oluşturduğum ekosistemimide çamaşır makinesine atmıştı. Saçmalamaya başladığıma göre iyiydim. Ben de mutfağa onlara yardım etmeye gittiğimde ikisi bir şarkı mırıldanmaya başladılar. Sanırım Hey There Delilah.
İstemeden bende şarkıyı mırıldanmaya başladığımda ikiside gülümsüyordu. Masaya oturup yemeğimizi yerken sohbet etmiştik. Sonunda etrafıda toparladığımızda ikiside karşımda oturuyordu. Konuşmaları için beklerken Annem sonunda gülümseyerek, konuşmaya başladı.
"Bu hafta sonu dağda ki kulübeye gitmeye karar verdik. Hem senin için de değişiklik olur bir süre? Ne dersin?"
Dağdaki kulübe.. ormanın içinde çok büyük olmayan bir kulübeydi. Annemin teyzesinden kalan çöp gibi bir yerdi ilk başlarda ama babam oraya kafayı takmıştı. Annemin 'boşuna zaman harcıyorsun' söylemlerine rağmen babam bırakmamış yıkık dökük yeri bir dağ evine çevirmişti. Çok gittiğimiz bir yer değildi, okul döneminde ne Annemin ne babamın zamanı oluyordu bir yere gitmek için. Hem onların işleri hem de benim okulumdan zamanımız olmuyordu çok bir yer gezebilmek için. Evin etrafında ağaçlık ve iki kilometre kadar ötesinde çok küçük bir göl vardı. Kesinlikle gitmek isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morpheus -Hyunjin&Seungmin-
ФанфикGüneşte parlayan tenine bakıyorum. Bakıyorum ama göremiyorum. Neyi görmediğimide bilmiyorum. Ben beyaz tenini, sesini, gülümseyişini biliyorum.