(düzenlenmiş ve uzatılmıştır)
Luna ile birlikte ziyafet salonuna giderken bir yandan dün kızlar tuvaletindeyken gelen notta yazanları düşünüyordum.
"kimsin sen?"
"Ben mi?" Luna başını bana çevirdiğinde sesli düşündüğümün farkına vardım ve önemli bir şey olmadığını belirtircesine elimi havada savurdum.
"Biliyor musun,hâlâ bir kaç öğrenci ayakkabılarımı saklıyor." dedi o şirin sesiyle. Ona gülümseyerek cevap verdim.
"Yani artık hımhımların çaldığını düşünmüyor musun?" başını iki yana salladı ve birlikte ziyafet salonuna girdik. Ona el sallayıp birbirimizinden ayrılıp bölüm masalarımıza gittik.
"Selam çocuklar." diye mırıldandım her zaman ki yerime otururken. Yanımda oturan Ginny,yanağıma bir öpücük kondurduktan sonra bir parça ekmek aldı ve çorbasının içine doğramaya başladı.
"Ah Hermione," dedi Harry,bir şey hatırlamışcasına. İçmek üzere olduğu balkabağı suyunu bardağını masaya koydu ve Profesör Slughorn düzenlediği Noel partisine seninde gelmeni ve yanında herhangi birini getirebileceğini söyledi." dedi. Onu başımla onayladım ve önümdeki yemeğimi yemeye başladım. Slughorn'un saçmalıklarına ayıracam zamanım yoktu. Çok acıkmıştım ve şuan Ron ile yemek yarışına girmek üzereydik.
Tam altıncı butumu ağzıma atacakken Üzerimde hissettiğim bakışlarla gözlerimi Ravenclaw ve Slytherin masasında gezdirdim. Ravenclaw masasında bana bakan birini görmediğimde gözlerim otomatikman o gri-mavi gözlere sahip oğlana kaydı.
Tıpkı,dün Quidditch maçında olduğu gibi birkaç saniye göz göze geldiğimizde dudağının bir kenarının yukarı doğru kıvrıldığını ama sonrasında eski donuk yüz ifadesine döndüğünü gördü.
Her zamanki Malfoy işte,diye düşünürken gözlerimi ondan ayırdım ve tavuk butunu tabağa bırakıp gözlerimin önüne düşen perçemlerimi kulağımın arkasına ittim.
O sırada baykuşlar akşam postalarının teslimatı için ziyafet salonunu doldurduklarında bu gece hangi baykuşun bana geleceğine bakmak için gözlerimi kapıya çevirdim.
ufak ve fazlasıyla heyecanlı olduğu belli olan beyaz bir baykuş kendisinden büyük bir paketi ellerime bıraktıktan sonra bardağımın yanına kondu.
Paketin üzerinde herhangi bir isim veya not yazmıyordu. Ailemden gelmediğine emindim,çünkü onlara en son gönderdiğim baykuş Harry'nin baykuşuydu. Paketi açarken,aklıma gelen şeyle hafifçe kaşlarım çatıldı. Bana mektuplar yollayan kişi,bir de hediye yollamış olabilir miydi?
Kimseye bir şey çaktırmamak için gülümsemeye çalıştım ve paketi etrafına sarılı olan ambalajı özenle açtım. "Annemlerin erken Noel hediyesi yollaması ne hoş," dedim içindekini yumuşak tüle benzer pembe şeyi çıkartırken. Ben henüz onun ne olduğunu anlamaya çalışamadan Ginny elimden kaptığı gibi ayağa kalkmıştı.
"Yüce Merlin! Bu çok güzel," dedi tülü açtığında. İşte şimdi tülden çok,güzel bir elbiseye benziyordu. Ginny elbiseyi sanki kendisininmiş gibi üzerine tuttuğunda elbiseyi inceleme şansı buldum. Kalın askıları ve derin bir V yakası vardı;beli düzdü fakat eteklerine doğru uçuş uçuş bir havası vardı. Ginny ile neredeyse aramızda üç-dört santimetre fark vardı bu yüzden onun dizinin üzerine gelen elbise benim tam dizime gelecekti.
"Bayan Granger baya zevkli biriymiş," elbiseyi bana uzatıp gülümsedi ve Harry ile benim aramdaki yerine tekrar oturdu. "Evet. Öyledir." diye yanıtladim onu paketin içindeki katlanmiş parşömeni elime alırken.
"Şey,ben doydum. Ve Ron,bence bu yarışı sen kazandın. Yine." masadan kalkıp onlara el salladım ve paketle bir parşömeni kollarım arasına alarak büyük salondan ayrıldım.
kuleye çıkan son merdivenlere yönelip birkaç basamak çıktığımda merdivenlerin aniden değişmesi ile sendeleyip taş trabzanlara tutundum. harika!değişecek zamanı buldun...
kendi kendime söylenirken merdiven tekrar değişmeden karşı koridora atladım ve kuleye gidebileceğim başka bir yol bulmak için ilerlemey başladım. Bazen altı sene bile bu okulda kaybolmaya engel olamıyordu. Yedinci kattaydım fakat Gryffindor Binası şatonun öbür tarafında kalıyordu.
Ne kadar süre şatonun öbür tarafına geçecek yolu aramakla uğraştığımı bilmiyordum bu yüzden dinlenmek için bir duvara yaslanıp yere çöktüm. Dizlerimi kendime çekip paketi yanıma koydum ve parşömeni alıp açmadan önce gözlerimi kimsenin olup olmadığını kontrol etmek için etrafta gezdirdim. Kimse yoktu.
Parşömenin ön yüzünde,Tarçın Kokulu Kıza, yazıyordu ve bu biraz da olsa gülümsememe sebep oldu. Parşömen kağıdını açtım ve içinde yine o güzel elyazısı ile yazılmış satırlarda gözlerimi gezdirdim.
"'Ve aslan kuzuya aşık oldu. Ne hastalıklı bir kuzu. Ne mazoşist bir aslan.'
Bu sözleri hatırlıyor musun? Seni o kitabı okurken gördüm. Normalde saçma aşk romanları olarak bulduğum muggle kitaplarından okurken gördüm.Ve Hermione okuyorsa,güzel bir şeydir dedim. Anlayacağın o kitabı buldum ve işte şimdi sana en sevdiğim o cümleleri armağan ediyorum.
Göz göze her gelişimizde kalbimin ne kadar hızlandığını bilmeni isterdim. Korktuğum veya adrenalinle dolu olduğum zamanlar da bile böyle hızlı atmazken,sen nasıl oluyor da onu yerinden çıkacak safaya getirebiliyorsun?
Gerçekten anlamıyorum ama zaten aşk da böyle bir şey,değil mi? Seni bir karışıklığa sürüklüyor ve onun içinden çıkana kadar harap oluyorsun.
Fakat seninle harap olmakta güzel. Seninle her şey güzel.
Ve umarım elbiseni beğenirsin. Slughorn'un partisinde seni o elbisenin içinde görmeyi iple çekiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
amortentia, dramione
Fanfiction-Biri dünyana girer ve aniden tüm dünyan değişir- "Onu öpmeye devam ettim,saniyelerce,dakikalarca.. Draco'yu öperken bir çok şey hissediyordum; yeni doğanın annesine ilk kavuştuğu an gibi heyecanlı,babasının kucağında uyuyakalmış bir çocuk gibi huz...