1.Bölüm

25.1K 178 13
                                    

Merhaba, ilk bölümün çok ufak bir kısmı ile karşınızdayım. Hepsini bir anda yayınlayıp sıkmak istemedim. Görüşlerinizi belirtirseniz sevinirim :) İyi okumalar...

Rüzgar esiyordu. Güneş kendini göstermeye çekinse de etrafta bir sıcaklık vardı, eğer esen rüzgar onu alıp götürmeseydi tabii. Ve bulutlar, gökyüzüne saçılmıştı. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip birkaç metre ilerlediğimde, tanıdık bekçi kulübesine ulaşmıştım. Her koşuya gittiğimde büyük su şişemi Mesut Abi'ye bırakır ve dönüşte alırdım. Şişeyi bıraktım. Bir rüzgarın daha esmesiyle saçlarım savrulmuş ve zaten azıcık olan sıcaklık da uçup gitmişti. Kapüşonumun fermuarını çektim ve şapkayı kafama geçirdim. Saatime bakıp birkaç ısınma hareketi yaptıktan sonra, bir saatlik koşu için hazırdım.

Tempolu adımlarla yarım saatte sahil kenarına gelmiştim. Acıktığımı hissettiğimde, cebimden bozuk para çıkarıp her sabah orada olan yaşlı amcadan bir simit ve üçgen peynir aldım. Banka oturup yiyordum. Sokakta yenilen çıtır simit ve yanında üçgen peynir, benim için diğer tüm yemeklerin yanında inanılmaz bir lezzetti. Simit ve peynirim bittiğinde, tekrar saatime bakıp dönme vaktinin geldiğini anladım ve karşıdan karşıya geçtikten sonra tekrar koşmaya başladım.

Henüz yarım saat olmuşken su şişesi bıraktığım bekçi kulübesinden oraya varmıştım. Mesut Abi'ye tekrar günaydın deyip suyumu içmeye başladım.

Suyu bitirdikten sonra arkamı dönüp şişeyi çöpe atacaktım ki, birinin bana çarptığını, üstüne üstlük bir de yere düşmekte olduğumu fark ettim.

Ah! Yere düşmüştüm.

Savrulan su şişesini görmüştüm ancak görüş alanını bulanıklaştıran şey acıyan ellerim yüzünden dolan gözlerimdi. Göz kapaklarımı kırpıştırdıktan sonra, o sırada birinin bana seslendiğini işitiyordum. O anda başımı yukarı kaldırdım ve görüp görebileceğim en yakışıklı insan tanesi ile göz göze geldim.

"Hey?" diyordu. "Hey, iyi misin? Bir şeyin yok ya?"

Başımı sağa sola salladım. "Ha-hayır, yok. Ama yerden kalkmam lazım."

Elimden tutup beni yavaşça yuları çektiğinde ayaklarımın üzerinde durmuştum. Yerdeki toprak yüzünden pislenen ellerimi birbirine sürttükten sonra başımı kaldırdım ve tekrar göz göze geldik. Bu kadar yakın olmamızdan dolayı yüzünde şaşkın bir ifade olduğundan emindim. Ne yazık, şuan tam bir aptal gibi görünüyordum.

"Kusura bakma," diye konuşmaya başladı. -Ben de o sırada içimden kendime ne kadar aptal olduğumu tekrarlayıp duruyordum.- "Ekmek almaya gidiyordum ama biraz hızlıydım sanırım.." Ve bunu söyledikten sonra gri hırkasının şapkasını indirip elini saçlarına götürdü. Yutkunmuştum. "Ya şey.. Önemli değil, olur öyle," diyerek saçmaladım ve bu beni daha da utandırdığı için vücudumdaki kan, yanaklarıma hücum etti. Bu, onu güldürmüştü. Gülüşü, o kadar samimiydi ki bir an sarhoş oldum sanıp gerçek dünyadan soyutlanmıştım. O tekrar konuşana dek, içimden ne kadar muhteşem biri olduğuna dair cümleler kuruyordum. Eylül!

"Şey, b-ben seni tutmayayım o zaman, tekrar kusura bakma. Sakarlık işte."

Hafif bir gülümseme belirtmişti dudaklarında. Benimde o sırada vücudumda bir hareketlilik vardı. Karşısında, ister istemez sırıtıyordum.

"Önemli değil," diyerek birkaç adım geri gittim."Güle güle." deyip gülümsedikten sonra onun da elini kaldırıp gülümsediğini gördüm ve tamamen arkamı dönüp hızlı adımlarla apartmana doğru yürümeye başladım. Birkaç adım attıktan sonra bir ayak sesi ve eşliğinde "Hey!" sesi beni durdurmuştu. Arkamı döndüğümde, yine az önceki çocuktu. Ne vardı ki?

Gülümseyip konuştu. "Yekta ben. Söylemeyi unuttum, yeni taşındım. Belki karşılaşırız falan.."

"Bende Eylül," deyip gülümsedim. İçim kıpır kıpır olmuştu. "O zaman, görüşürüz.."

Sonbahar RüyasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin