Gözlerimi yavaşça aralıyorum sabaha.. Pencereden odaya sızan ışık direkt onun yüzüne vuruyor, gülümsüyor bana usulca..
"Günaydın, güne bakan çiçeğim."
Her sabah olduğu gibi dikizlenmişim sessizce. Kaç dakika, kaç saat sormuyorum artık. İzlesin beni diyorum, izliyorsa seviyor demektir. Belki benden bile fazla..
Bir süre daha aynı pozisyonda duruyor.
Palet elime yakışsa, içimde birazcık sanata dair yetenek olsa anında çizmeye başlardım sabahımı aydınlatan kareyi. Çizmek ve saklamak, duvarlara asmadan, başkalarına sergilemeden saklamak.. Benim olanı daha çok benim yapmak isterdim.
Susuyorum bende, o beni izlerken ben de onu izliyorum. Aşık bir adamı, aşık olduğu kadın izlemeli...
Sonunda doğruluyor ve burnuma bir öpücük konduruyor hafifçe. Derinlerden sızan bir şey var içimde.. Kanatları birbirine çarpan onlarca kelebek ve söylenmeyi bekleyen ardı ardına dizilmiş sözcükler...
Tutuyorum içimde, anı bozmak istemiyorum.. Sessizliğimi dinlemeyi bir tek o becerir çünkü.. Sessizliğim bir tek onunla konuşur.
Komidinin üzerindeki gözlüğüme uzanıyor parmakları ve takıyor dikkatlice yüzüme. Yüzü dahada netleşiyor. Ne kadar daha netleşebilirse..
Parfümsü kokusu doluyor burnuma bu kısacık sürede, içime çekiyorum bende.
Yağmurdan sonra toprak kokusu hiçbir şey bunun yanında.
Elleri ellerime uzanıyor ve kaldırıyor beni tek hamlede. Tüy gibi hafif hissediyorum o an da...
Farketmeden dilimden dökülüyor kelimeler..
"Seni seviyorum gün ışığım.."
"Uyandığından beri gözlerin de bunu söylüyordu güne bakan çiçeğim.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
His...
Short StoryEfsaneye göre anka kuşu küllerinden doğar. Doğar ve tüm ihtişamıyla tekrar yanacağı güne kadar var olur. Tam öldü derken yeni bir hayat bahşedilir ona... Bizler tekrar tekrar var olamayız ama benim kelimelerim tekrar var olup bambaşka bir hayale göt...