Pazartesi sabahının saat yedi ila sekiz sularında evinden çıkıp bir arka sokaktaki iş yerine gitmekte olan Nazif, sanki o güne bir farklı uyanmıştı. Evde, doğumuna sayılı günleri kalan karısı aklından hiç çıkmıyordu. Resmen doğuma gün sayıyorlardı. Bebek ha geldi ha gelecekti. Nazif'in bu gibi düşüncelerle beyni bir hayli meşguldü. Ağır adımlarla dükkanına doğru ilerliyordu. Sabahın erken saatleri olduğu için hava da karanlık sayılırdı. Güneş, benliğini yavaşça ortaya koyuyordu. Kahvenin bulunduğu sokağa dönecekken işlettiği kıraathanenin karşı dükkanındaki komşusu ile karşılaştı. Mütevaziliğini her daim koruyan Nazif; "Günaydın komşu." Dedi. Nazif'in dükkan komşusu Sezai daha uyanamamıştı. Gözlerini ovuşturuyor, uyanmaya çalışıyordu. "Sana da günaydın komşu." Dedi. Bu günaydın faslının ardından birlikte dükkanlarına doğru yürümeye başladılar. Bu sırada elini cebine doğru götüren Nazif cebinin boş olduğunu fark etti.
''Komşu sen var git. Ben uyku sersemliğiyle anahtarları evde unuttum sanırım.'' Diyerek geldiği yolu geri döndü. O sıra komşusu Sezai dükkanına varmak üzereydi. Birlikte dükkanın önüne kadar gidemedikleri için, Nazif'in belki birkaç dakika sonra hayatını bu denli değiştirecek olan hadiseden Sezai'nin de haberi olmamıştı. Nazif birer ikişer adımlarını hızlandırırken elini ceketinin cebine atıverdi. Dükkanın anahtarlarını ceketinin cebinde olduğunu fark ettikten sonra geriye dönerek dükkanına doğru yürümeye başladı.
Sanki her şey planlanmış gibiydi. Birkaç dakika sonra yaşanacak olayları sadece Nazif görecekti ve sadece o şahit olacaktı. Başına gelecekleri bir tek o bilecekti. Başka da kimseler şahit olamayacaktı.
Dükkanın önüne vardığında kanlar içinde yerde yatan bir adam gördü. Doğal olarak irkilmişti. Ne yapacağını bilemez halde kısa bir süre olup biteni anlamaya çalıştı. Dükkan kapısının tam da önünde boylu boyunca yatan adam hiç mi kimsenin dikkatini çekmemişti diye düşünmeden de edemedi. Kendi iş yerinin önünde gerçekleşen bu olayla uzaktan yakından alakası olmayan Nazif'in bir anda sanki bu kirli olayı nasıl da kendi üstüne almıştı. Ya bütün bu olanlar onun başına kalırsa ne olacak düşüncesi sarmıştı bedenini. O sıra aklına birçok şey gelmişti. Evdeki karısını, doğacak olan çocuğunu, güzel günleri, daha doğrusu güzel olmasını hayal ettiği günlerini düşünüyordu ki, arkasından bir el uzandı . Uzanan el o anki dalgınlığından dolayı Nazif'i ürkütmüştü. Arkasından uzanan eli hızlıca tutuverdi. Sonra birden kulağını zımparalarmışcasına onu rahatsız eden sese kafasını çevirdi.
''Efendim. Bana mı seslendiniz..'' diye sessizce mırıldandı.
''Beyefendi iyi misiniz? Ben Komiser Ali. Yaklaşık bir saat önce karakola ihbarda bulunulmuş. Biz de ihbarın üzerine geldik.'' Nazif biran paniğe kapılarak. ''Kim ihbar etmiş ki?''
''Bilmiyoruz arayan kişi ismini belirtmemiş. Zaten ihbarda silahlı saldırı diye belirtilmiş. Cinayet Büro gelene kadar arkadaşlar sizin ifadenizi alacak. He bu arada maktulü sizden başka gören var mı?'' Dedikten sonra Nazif Komiser Ali'nin ağzından çıkanları duyunca adamın öldüğünü anlamıştı.
''Hayır komiserim ben dükkanımı açmak için gelmiştim. Geleli de zaten çok olmadı.''
''Tamam Beyefendi biz dosyayı sevk edicez siz şöyle geçin arkadaşlar yazılı ifadenizi alsınlar.'' Dedikten sonra Nazif kafasını biraz daha arkasına çevirip olayın şokundan kurtulup kendine geldiği an arkasında duran ekip arabasını da fark etmişti. Komiser Ali'nin yanında üç polis memuru daha vardı . Bir anda cereyan eden bu olaydan dolayı haliyle dükkanın anahtarlarını da yere düşürmüştü. Bunu da kendine geldiği vakit anlamıştı. Aslında gayette kendindeydi fakat insanlık hali her an her şey olabilirdi. Yere eğilip anahtarları aldı. Kısık sesle komisere dönerek ''Bunu kim yapmış olabilir Komiserim?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayata Tutunmak
Teen FictionHayat bazen tesadüfleri sever miydi? Ummadığımız anda karşımıza çıkan bir görüntü, havadan burnumuza gelen güzel bir koku, bir söz, bir gülümseyiş, ya da tam tersi hoşumuza gitmeyen ama gün boyu etkileyen tesadüfler... Sevmek ve sevilmenin ne anla...