MANŞET

40 29 8
                                    

Gözüne çarpan koca bir manşet dikkatini çekmişti.

Bakan'ın bir oğlu doğarken bir diğer oğlu öldü...

Başka bir gazeteye göz gezdirmek istedi. Aklına gelen şeyin başına gelmesinden korkuyordu. Nitekim o gazetede de benzeri bir manşet ile karşılaştı.

Bakan Bey'in oğlu korkunç bir vahşetle öldürüldü...

Bu haberi de okuduktan hemen sonra hayretler içerisinde kaldı. O sırada odadan içeri giren Cevdet'i görünce bir hışımla yanına vardı. Onun bu halini gören karısı da oldukça şaşkındı. Olaydan bir haberdi. Hele ki bu olayın Nazif'in dükkanının önünde olduğundan haberi dahi yoktu. Nazif elindeki gazeteyi Cevdet'e doğru uzattı.

''Cevdet Bey okudunuz mu?''

''Hayır. Okumam gereken bir şey mi var Nazif Bey?''

''Cevdet Bey lütfen okuyun!'' Gazetedeki manşeti gören Cevdet olduğu yere yığılmak üzereyken Nazif zor da olsa onu tutmayı başarmıştı. Sakinleşmesi için onu dışarıya çıkardı. Bakan Bey'in karısı Lale Hanım'ın yaşananlardan haberi yoktu ama birşeylerin olduğunu hissediyordu. Çocuk sahibi olmak için yaşı biraz büyük olan Lale Hanım hiç üzülmemeliydi. Eğer durumu öğrenirse Allah muhafaza kederinden canına bile kıyabilirdi.

Nazif, Cevdet'i biraz olsun sakinleştirdikten sonra konuşmaya başladılar.

''Nazif, Gökçe iyi bir evlat sayılmazdı fakat ne olursa olsun yeğenimdi. Neden oldu böyle bir şey kim neden yaptı?''

''Bilmiyorum Cevdet. Ama sana şimdi bir şeyler anlatacağım. Lütfen beni iyi dinle olur mu?''

''Tabiki de dinliyorum. Ardından bir telefon görüşmesi yapmalıyım. Ayrıca ben bunu ablama nasıl söylerim.''

Gibi düşüncelerle beyni alllak bullak olan Cevdet, ne yapacağını bilmiyordu. Nazif'i dinlemek ya onu bu durumdan daha kötü yaparsa ya Nazif'in bildikleri onu daha çok üzerse.

''Cevdet! Bunu sana nasıl söyleyebilirim bilmiyorum. Geçtiğimiz gün sabah ben dükkanı açmaya giderken benim dükkanımın önünde bir cesetle karşılaştım. Belliydi genç bir çocuktu. Hiç acımamışlar heryeri kanlar içindeydi. Acaba tanıdık biri mi diye, ölen çocuğun yüzünü iyi seçmiştim. Gören eden de olmamış. Gazetedeki fotoğrafı görünce çok şaşırdım. Benim gördüğüm cesetteki yüz ...''

''Ne diyorsun sen Nazif açık konuş lütfen.''

''O çocuk galiba senin yeğenindi.''

''İnanmıyorum tamam yaramaz bir çocuk olabilirdi ama onun canına kast edicek ne yapmış olabilirler ki gerçekten iyi değilim. Elim ayağım tutmuyor.''

''Tamam. Sen git elini yüzünü yıka. Dışarıya çık hava al.''

''Peki ya ablama ne diyeceğim?''

''Hayır Cevdet tabiki de anlatma. Git gel sonra düşünürüz. Ben daha buradayım.''

''Tamam Nazif bana söylediğin için teşekkür ederim. Allah senden razı olsun. ''

''Rica ederim Cevdet.''

Cevdet'le aralarından geçen bu kısa konuşmadan sonra Nazif dükkanın durumunu merak ettiği için hastanede telefonun yerini aradı. Danışmadaki telefonu görüp orada görevli olan bayana seslenerek.

''Hanımefendi kolay gelsin. Rica etsem telefonu kullanabilir miyim acaba?''

''Tabiki fakat kısa olmak şartıyla.''

''Tabi tabi kısacık bir görüşme yapacağım.'' Dükkanı arayan Nazif telefonun çaldığını fakat telefonu kimsenin açmadığını anladı. Çırak ya duymuyordu, ya da dükkanda değildi. Daha sonra dükkanın anahtarını çırakla birlikte eve gönderdiğini hatırlayan Nazif elini başına koyarak kendine sinirlendi.

''Ah salak kafam. Nasıl da düşünemedim.''

''Dedikten sonra ahizeyi kapatarak oradaki bayana teşekkür etti. Kızının ve karısının yanına gittikten sonra, olan biteni Münevvere anlattı. Münevver çok şaşırmıştı böyle bir şeyin olduğuna inanamadı.

Cevdet Nazif'in yanına gelerek ''Biraz konuşabilir miyiz Nazif?''dedi.

''Tabi, hemen geliyorum.'' Kapının dışında onu bekleyen Cevdet'in yanına doğru ilerledi.

''Geldim Cevdet. Ne yaptın?''

''Vallaha Nazif senin yanından ayrılınca eniştemi aradım. Gazetedeki manşeti o da okumuş. Zaten sesi kötü geliyordu. Biraz sessiz kaldık. Sonra ona merak etmemesini ve cenaze işlemlerini bizzat benim halledeceğimi söyledim. İstanbul'dan ilk uçak yarınmış. Eniştem yarın burada olur cenazeyi de öğleye kaldırırız.''

''Öyle mi. Benim de yapabileceğim bir şey olursa eğer çekinmeden söyleyebilirsin.''

''Çok sağol herşey için.''

Nazif, ertesi sabah Bakan Bey'in oğlu Gökçe'nin cenazesine gider. Olayın faillerini hala bulunamazken onlar hayatlarına devam ediyorlardır. Bakan Bey ve Nazif ilk defa o cenazede karşılaşmıştı.

Lakin sohbet dahi etmemişlerdi. Nazif de bu adamın sanki duygularını sattığı düşüncesine kapılmıştı. Hislerinde pek yanılmazdı. Adamın bir oğlu doğuyor ve bir oğlu da ölüyordu. Nasıl oluyor da bu kadar hissiz olunabiliyordu. Birbirleriyle tanışmıyor olmalarına rağmen Nazif ve Cevdet çok iyi anlaşmışlardı. Hastanede geçen bir kaç günün ardından önce Nazif ve ailesi daha sonra da Lale Hanım ve minik oğlu hastaneden taburcu oldular. Birbirlerinin arasında geçen samimi muhabbetten dolayı bir daha görüşmek dileğiyle ayrıldılar.

Hayata TutunmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin