Odam da yanlız kalmak istediğimde, eğer biraz daha kendimi sıkarsam zarar göreceğimden emindim. Boşalan göz yaşlarım görüş açımı bulanıklaştırırken, derin derin nefesler almaya çalışıyordum. Göğüs kafesimin içinde, yüksek bir uçurumu anımsatan boşluk, aldığım derin nefesleri soğuruyordu. Ne kadar derin derin solusamda yeterli gelmiyordu.
Öfkelendim. Sinirlendim. Yaşadığım herşeyin saçmalığına, anlamsızlığına boğuldum. Göz yaşlarımda boğuldum. Zayıflığımın, ensemden tutup çekiştirerek, sürüklediği yerin dibi sonsuz geliyordu. Yerin dibinde boğuluyordum.
Kaybettiğim herşeyin, yaşayamadığım herşeyin, eksikliği bir parça koparmıştı ruhumdan.
Ondan bu denli zayıf ve mağrurdum.
Kasılmaktan ağrımaya başlayan yanaklarıma ellerimi koyup, hıçkırmaya devam ettikçe, eksilmekten ziyade canhıraş çığlıklara dönüştü.
Ağladım. Güçlü bir ağlayıştı. İsyan ediyordum.
Geçmişime, geleceğime, yaptığım seçimlere, sebep olduğum kaosa.
Ağır geliyordu bunun yüküyle yaşamak. Pişmanlıkları sırtlayıp yüzleşmek, hatalarımın üzerinden yürüyerek, hayallere varamazdım.
Boğazımda düğümlenmiş, beni boğan şeyi yutmaya çalıştıkça, eritilmiş sıcak çeliğin mideme doğru ağır ağır ilerleyip, geçtiği yerleri tarumar edişini hissettim.
Birikmişliğim fazla ağırdı. İnsan bedenim bunu kaldıramayacaktı belki de.
Ölümüm bir halkın yok oluşu demekti. Ne yaşamaya gücüm, ne de ölmeye cesaretim vardı. Bir kum fırtınasının ortasında, birinin bana yol göstermesini bekliyordum. Öyle pasif öyle yönlendirilmeye muhtaçtım ki, kendi yarattığım tufandan birinin beni çıkartmasını bekliyordum.
Ben buydum işte. Korkak, zayıf ve aptal.
Eğer yaptıklarımın arkasında duracak cesaretim olsaydı, tanrı bizi üç yaşamda sınamayacaktı. Emin olacaktı lidere bağlılığımdan.
İlk karşılaşmamızda güçlüydüm. Duygularımı ona sunarken, bedenimi, mahremimi, mabedimi.. yapabileceğimi düşünüyordum. Üstesinden gelebilirdim, insan soylu olmam sıkıntı değildi. Ben liderin kadını olmak için var edilmiştim. Beni yoldan çıkartan o değildi. Karşısına çıkan, günahlara sebebiyet veren, öz güveni sırtlayan bendim. Bunun cezası ağır kesilmişti.
Fakat ikinci ve son sınavda güçlü olmaktan uzak noktalarda duruyordum. Beynimde dönüp duran, liderle ilgili kendimle ilgili emin olamadığım duygular vardı.
Üç defa farklı bedenlerde yaratılmıştım. Ve hiçbir yaratılışımda tanrı bana aile bahşetmemişti. Yalnız kalmıştım. Çevremdekilerden bağımsız, ilgiye muhtaç.
Eğer şeytanlara öncülük eden, kötülüğün ve şehvetin efendisinde aile sıcaklığını bulacağım önceden malum olsaydı, komik bulurdum. Gerçekten var oluşun mucizelere lütuflara, cezalara, bedellere gebe olduğunu binlerce kez gördüm.
Büyük kayıplar, ağır bedeller ödemiştim aşkımın karşılığında. Fakat bazen de şanslıydım. Ne olduğumu, nasıl göründüğümü, kudretimi sorgulamadan koşulsuz bir aşktı.
Şimdiyse tanrının bizi neyle sınadığı muammaydı. Eskisi kadar güçlü ve gözü kara olmayacağımı, korktuğum, endişe ettiğim zamanlarda daha fazla düşünüp farklı kararlar vereceğimi bildiği için bu son sınayışın vereceğim en büyük bedelleri taşıdığına emindim.Bir şekilde lidere ait olduğumu onu sevdiğimi biliyor olsam da, bu şuan için de onu sevmemi sağlamıyordu.
Göz kapaklarımı ağırca kapatıp soluklandım. Hafif bir tebessüm peyda olduğu suratım akıttığım yaşlardan ötürü sırılsıklamdı. Ancak aptal bir mutluluk belirmişti içimde. Defalarca aşık olduğun birine, geçmişin ve ihtimal geleceğin olan adamla sıfırdan başlayacak olmak ve onun beni halen sevdiği gerçeği.Odamın kapısı çalındığında kendi mi toparlayıp gelin lütfen diye mırıldandım. İçeri giren jason ve grace ihale hakkında konuşuyordu. Jason; grace, halkından bir parça olduğu için onunla arasında bir bağ olduğunu düşünüyordu. Ona hak veriyordum. Grace ikimizi'nde ortak bağlarla bağlı olduğu bir ruhtu.
"-Nasıl hissediyorsun ?"
Nasıl hissediyorum grace.. bilmiyorum. Nasıl hissettiğimi bilmiyorum. Ne cevap vereceğimi dahi kestiremiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şeytana Ait ( #Tamamlandı )
FantasíaŞeytan.. Kusursuz, Güçlü Ve Acımasız. Ve aşık olduğu, ellerinden koparılıp dünyaya sürgün edilen küçük melez perisi, Camellia.