Bölüm 1 : ÇOCUK

122 23 22
                                    

Multimedya: Ezgi
Çiseleyen yağmur ve gürleyen göğün sesinin kulaklarını doldurmasına izin verdim ve diğer hiçbir şeyi umursamadan yürümeye devam ettim. Zaten içim rahattı;  çünkü daha az önce Alya'nın yanındaydım. Alya.. Canım kardeşim.. Evet , kardeşim diyorum çünkü artık o benim kanımdan birisi gibi. Daha az önce birlikteydik , bizim parkımızda; bizim bankımızda...
Dertleşme bankımızda...
Alya çocukluğumdan beri hep benim  yanımdaydı. Onunla tanıştığımız günü hâlâ çok net hatırlıyorum : Sabah annemle tartışmıştım. Ona bağırarak evden çıkarken kapının önünde takılıp yeri boylamıştım. Sert düştüğüm için ellerimin ve dirseklerimin derisi soyulmuştu. Ve dizimin kanadığını pantolonumun yırtığından akan kanla fark etmiştim. Küçücük bir çocuktum annemin yanıma gelip beni sarıp sarmalamasını bekliyordum. Ama gelmedi...
Bekledim , bekledim, bekledim... Düştüğümü , canımın yandığını anlasın diye hüngür hüngür ağladım ama yine de gelmedi... Oysa bu daha çok acıtmıştı canımı...  Sonra azimle ayağa kalktım ve evimizin yakınındaki parka gittim. Dizlerimi kendime doğru çekip bir banka oturdum. Ve ne mi yaptım?
Ağlamaya devam ettim.
Küçüktüm, ağlayınca geçiyordu sanki. Ağlayınca unutuyordum sanki. Sonra bir ses duydum. Benimki gibi küçük bir kızın sesi:
Ağlama; lütfen.
Sonra yanıma gelip ağladığım banka, dibime oturdu. "Git başımdan!" dediğimde bile hiçbir şey demeyip yanımda kalmaya devam etti. O zaman kızmıştım ona. Gitmesini istemiştim. Oysa şimdi iyi ki gitmemiş diyorum. Ben ağlamayı kesene kadar benimle kaldı ve susunca bana sarıldı. Sonra tanıştık ve arkadaş olduk. Mahallede birlikte oyunlar oynamaya başladık. Aynı okula başladık. Hep özenilen bir arkadaşlığımız vardı Alya'yla... O zamanki küçük Alya ile şimdiki Alya arasında farklar olabilir. Ama kalbi hala saf ve temiz. O günden sonra sık sık o parktaki bankta oturup dertleşmeye başladık. Ve birlikte o bankın bizim dertleşme bankımız olmasına karar verdik. İşte; şimdi de oradan geliyorum.

Eve doğru gideceğim yolu biraz daha uzasın diye başka bir yola saptım. Ara yolun içinde yürürken ıvır zıvırlarla dolu , tahta çitlerle kaplı bir yerin önünde durdum. Bir şey duydum.
Bir çocuğun ağlama sesi.
Bu da neydi şimdi? Önce etrafıma bakındım ; çok geçmeden bir ses daha duyuldu. Bir adamın bağırışı ve ardından büyük bir tokat sesi. Saçma sapan eşyalarla dolu bahçeye girdim. Kalbimin hızla attığını hissettim. Kendime hâkim olup uslu durmalıydım. Olabildiğim kadar sessiz oldum ve yavaşça öne doğru eğilip fark ettirmeden izlemeye çalıştım.
"Ne demek satamadım lan!! Yarın bunları hepsi bitecek anladın !?!"   
-Tokat sesi-
Çocuğun ona atılan tokattan sonra geriye doğru savrulup yere düşüşüne baktım. Çocuğun yerle buluşunca ağzından çıkan iniltiyle  içimden bir şeyler kopup gitti sanki. Minicik oğlan çocuğunun üstü başı kir içindeydi. Yırtılmış kıyafetleri ne kadar çaresiz olduğunun kanıtıydı. Hiçbir şey diyemedi. O sırada minik oğlana tokat atan adamı inceledim. Yağmur yüzünden ıslanan siyah kumaş pantolonuna, lacivert ütüsüz gömleğine , kirli uzun sakalına ve hiçbir şefkat barındırmayan acımasızlığını yansıtan yüzüne baktım.. Koca cüssesiyle çocuğun üzerine doğru yürürken dışarıdan görünüşü koca bir yağ fıçısını anımsatıyordu. Sonra kafamı sağa sola sallayarak silkelendim.Çocuğu izlemeye devam ettim. Kanayan dizini tutarak yavaşça ayağa kalktı. Elini dizinden çektiğinde gözleri elinde takılı kaldı. Bir süre eline bulaşan kana baktı. Sonra da derisi soyulmuş diğer eline... Bir dakika. Bu benim küçükken düştüğüm ana benziyor. Küçükken düştüğümde ve canım yandığında yanımda beni güvende hissettirecek annem yoktu , bu beni deliler gibi ağlatmıştı. Şimdi ise gözlerimin önünde masum bir çocuk dövülüyor ve anladığım kadarıyla dilendiriyordu. Bir şey yapmalıydım. Hem de hemen.
O an nefesimi tuttuğumu fark ettim. Sıkıntıyla bir nefes verdim. Düşündüğüm tek şey vardı; sakin ol, her şey hâllolacak!
Telaşla etrafıma bakındım. Bir şey arıyordum. O çocuğu kurtarmama yardımcı olacak herhangi bir şey. Adamın bağırış sesi beni daha da heyecanlandırıyor ve korkmama neden oluyordu. "Sana soruyorum lan cevap versene!"
O an baştan aşağı cesaretle dolu olduğumu hissettim. Titrek ve bi' o kadar cılız sesimle cevap verdim.
"Sana cevap vermek zorunda değil yağ fıçısı."
Adam benden gelen sese sinirlenmişti. Çatık olan kaşlarını daha da fazla çattı. Çocuğa döndü , tekrar bana baktı.
" Bu çocuğun yerine geçmeye gönüllüysen o bana cevap vermek zorunda değil. Şimdi , kimsin sen?" Kendi tabirimde yağ fıçısı bana doğru geliyordu. Etrafa hızla  bir göz daha attım. Önüme gelen sopayı hızla kavradım ve adama doğru çok da dikkat etmeden fırlattım. Pek mükemmel bir atış olduğu söylenemese de en azından işime yaramıştı.Attığım sopa adamın bacağına gelmişti. Önce sendeledi ardından sopaya takıldı. O kısa zamanda ne yapacağımı bilemedim. Serî adımlarla oğlan çocuğunun yanına gittim , elini kavradım ve koşmaya başladık. Gittiğim yerlere dikkat etmeden önüme çıkan her dönüşe giriyordum. Yağ fıçısı bizi bir yere kadar kovalayabildi ancak minik ayakları o büyük cüssesini taşıyamayınca vazgeçtiği belliydi. O minik ayaklara bakılırsa  koca cüsseyi taşıdıkları için ödülü hak ediyorlardı.Doğrusu bu kadar kovalayarak bile beni şaşırtmıştı.Takip edilmediğimizden emin olunca hızlı hızlı nefes alıp verdim. Ellerimi dizlerime koyarak eğildim ve yüzümü ekşittim. Alnımda biriken ter damlacıkları gerçekten korktuğumu gösteriyordu. Titreyen dizlerimi ve ellerimi umursamamaya çalışarak soğuk zemine oturdum. Daha yanımdaki çocuğa tek kelime bile etmemiştim.  Biraz daha sakinleştikten sonra çocuğa döndüm.

BELALIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin