METEOR FIRTINASI

36 3 0
                                    

-yafşak-  Karne günündeyiz. Normalde okulu asmak için her haltı yapan ben bu gün tam vaktinde okuldayım. Birkaç asalakla birlikteilk gelenlerdenim. Sınıf bomboş. Salak turşuyu arayıp uykusundan uyandırdım. Mal “yarım saate ordayım” dedi. Ben yarım saatin nasıl geçeceğini düşünürken tam 1 saat 40 dakika sıralarla bakıştım. Sıra resmen kıçıma yapıştı lan.

Önceden kararlaştırdığımız gibi bizim depresif arkadaşı da alıp cafede kahvaltıyapacağız. Turşuyla yürürkene karşıdan ilkokullu bir çift ve kızın elini tutan extra kızın kankası geliyor. Mal sanki sen olmasan çocuk sikecek kızı. Biz bunla dalga geçerkene sayılı dakikamızla depresifi arıyoz:

“nerdesin lan”

“yarım saate gelirim arkadaşlarla oturuyoz.”

Ben o yarım saatleri çok iyi bilirim.

“ eee onları da getir.”

“gelmezler”

“kim var lan yanında?”

“arkadaşım ve arkadaşımın sevgilisi”

Salakkkkk

“sen ne arıyon orda,  Kaçırmasın diye kızın elini mi tutuyon?”

Diye bağırırkene yanımızda taş değil meteor parçası bir çocuk beliriyor. Hala telefon elimde ve telefonun diğer ucundaki mahluk  resmen böğürüyor.

“lan bağırma yanımızda felaket  ötesi bir çocuk var” diye fısıldarkene,

Çocuk bizi farkediyo, iki saçını karıştırıp gülümsüyo. Allahım sana geliyoz.

Zatı bizim salağın yüzüne çocuğa da rezil olduk. Ulan depresif sen gelecen buraya. Diye söverek cafeye dalıyoz. La buranın çalışanları değişmiş.        “ Nerde lan benim ayrık dişli garsonum ” demiyorum çünkü şu an menüleri önümüze koymaya gelen garson abartmıyorum uzaydan dünyamıza fırlatılmış bir taş. Allahım bizi nelerle sınıyon sen. Ve yine o depresyona yatkın kişilik yüzünden çocuğa “birini bekliyoruz” demek zorunda kalıyoz. Allahın taşı bizim salak gelene kadar mahzun mahzun bekliyor. Bu arada cafeye bizim çömler dalıyo. Lan burası bizim mekan, şu mübarek Cuma günü sövdürttürmeyin beni. Salak çömler bide gelir gelmez bardak kırıyolar. Rezillik ya! Zavallı taşımsı garsonumu da zora sokuyolar zaten. Neyse alnımızda biz bunlarla aynı okuldayız yazmıyor ya.

Bizim salak gelince önce ona iyi bi sövüp taşımsıyı yanımıza çağrıyoz. Kızartma tabağı sipariş ediyoruz. İki dakika sonra garsoncuğumuz yanımıza gelip:

“kızartmaları taze yapıyoruz. Bi 15-20 dakika bekleyebilirsiniz. Sorun olur mu?”

Olur mu canım? Sen iste annem bizi sürüyüp eve götürene kadar bekleriz.

İki dakika daha geçince bu sefer bildiğin aşçı geliyor yanımıza. Buranın aşçısı bile tatlı. Gerçekten bugün nefsimiz ölçülüyor.  Sempatik aşçı:

“kızartmalar Meksika soslu mu olsun, yoksa paris soslu mu?”

Turşumsu hemen ufak bi mantıkla Meksika sosunun acı olduğunu anlayıp ondan söylüyor.  Ben ise çarpılmış vaziyette:

“kafana göre takıl” gibi bişey söyleyebiliyorum.

Şu an cidden beynim çalışmıyor. Burda resmen özel muamele görüyoz. Çok hoş la!

Bu kafayla döke döke yemeğimizi yiyoz.

Okula vardığımızda normalleşmemi sağlayacak uzun bi süre töreni bekledik. Sonra karneleri alıp evlere yollandık. Teşekkür. Çok mutluyum.

Yalnız okul olmadan okul günlüğü nasıl olacak bilmiyom. Neyse ben kafam esince yazarım JJJ

AL EVE GÖTÜR =)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin