Gece 1e kadar bütün hazırlıklar tamanmıştı ve operasyon başlamaya hazırdı. Bilgisayarların bütün güvenlik tedbirleri alınmıştı. Gerekli şifrelerin hepsi elimizdeydi. Gece 2de şehir dışındaki yer altı deposunda buluşacaktık.
Saat 01:30 olunca hazırlanmaya başladım. Kapakları sökülmek üzere olan eski, tahta dolabımı açtım. Gözüme ilk çarpan siyah dar deri pantalonumu ve askılı Guns n Roses tişörtümü giydim. Çatlaklarla dolu aynamın karşısına geçtim ve mavi gözlerimi daha belirginleştirmek için siyah kalemimi çektim, siyah dalgalı saçlarımı da yana doğru saldım. Daha fazla geç kalmadan evden çıkmam gerekiyordu. Bir köşede bıraktığım converselerimi gördüğümde hemen onları ayaklarıma geçirdim ve kırık dökük, her tarafından su sızdıran dairemden çıktım.
Bu apartmanda benden başka tanımadığım birkaç kişi daha yaşıyordu. Ama hiçbiriyle tanışmaya zahmet bile edememiştim. Canayakın bir tip kesinlikle değildim.
1.katta oturduğum için merdivenlerden kolayca indim ve apartman kapısını açtım. Geceyi sadece sokağımızdaki seyrek bir biçimde dizilmiş lambalar aydınlatıyordu. Etrafta kimse yoktu. Dolayısıyla bazen lambalardan gelen cızırtılar haricinde her yer sessizdi.
Derin bir nefes aldım ve şehir merkezine doğru yürümeye başladım. Tenha sokaklardan geçerken kendi kendime planı kafamda tekrarlıyordum.
Kendimi o kadar kaptırmıştım ki önümden gelen iki serseriyi fark etmemiştim. Kendime bana doğu ıslık çaldıklarında gelebilmiştim. İkisi de beni baştan aşağı inceliyorlardı ve bakmaya devam ettikçe benim de sinir katsayım gittikçe artıyordu. İkisi de iri yarı ve benim iki katım kadarlardı. Evet, güçlü biriydim; ama bu ikisine tek başıma bulaşmak hiç doğru bir hareket değildi.Hızlı düşünmeliydim.
Sağdaki bana bakarak '' Vay vay senin gibi birinin bu saate buralarda ne işi var?" dedi. Diğeri de "Evet. Hem sen de bize katılsana." deyip bana doğru yürümeye başladı. O geldikçe ben geri gittim ve en sonunda duvara yapıştım. Kapana kısılmıştım. Burada kimse bana yardım edemezdi. O an aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve "Aslında çok isterim." dedim, hafifçe sırıtarak. O an yüzünde bir gülümseme oluştu.
O an dibimde duruyordu ve bir hareket yapmak için elini kaldırdığı an ben de harekete geçtim ve bacağımı direk ona geçirdim ve o an şaşkınlık ve ağrıyla yere devrildi.
"Eğer bir şey yapacak olursan daha beter ederim!" dedim sinirle diğerine. O da olduğu yere kenetlenmişti. Şaşkınlıkla bir bana bir arkadaşına bakıyordu. Pislik. Yerdekinin karnına birkaç tekme geçirdikten sonra yerde etkisiz halde yatıyordu. O an kendimle gurur duydum.
Önüme döndüm ve arkama bir an bakarak "Eğer takip etmeye kalkarsanız. İkinizi de doğduğu güne pişman ederim" dedim ve koşarak şehir merkezine yöneldim.
Telefonumu çıkarıp saatte baktığımda kendi kendime küfür ettim. Saat 01:52ydi. Adımlarımı gittikçe hızlandırdım.
Şehir merkezine geldiğim an direk bir taksi buldum, içine yerleştim ve yolu tarif etmeye başladım.
Tabiiki direk orada durmadım. Birkaç sokak geride taksiye durmasını rica ettim. Hiçbir şeyi riske atamazdım. Taksiye parayı verdikten sonra boş tenha sokaklardan yürümeye devam ettim. Ama demin olanları hatırlayınca ürperip koşmaya başladım. Kesinlikle bu olayı tekrarlamak istemiyordum.
Boş arsaya gelince adımlarımı yavaşlattım ve vakit kaybetmeden gizli yeraltı deposuna giden girişe yöneldim. Bu girişi daha önceden bildiğim için pek vaktimi almadı.
Demir,kanazilasyon kapağını andıran girişi gizleyen yüklü miktardaki toprağı elimler kazdiktan sonra anahtarimla açtım ve demir,hafif paslanmış merdivenlerden aşağıyı indim.
Birkaç boş koridor geçtikten sonra aradığım odayı buldum ve hemen içeri girdim. İçerideki bütün yüzler bana doğru kızgın bir biçimde çevirilmişti. Tabii Vural'ınkı hariç o tam anlamıyla işine konsantreydi. Bu operasyon kesinlikle onun operasyonuydu. Her şey ona bağlıydı. Buradaki çoğu gereksiz insanın arasında en işleri ciddiye alan oydu.
İnsanların hesap sorar gibi olan bakışlarına "Uzun hikaye. Bunu anlatacak zaman yok. Başladınız mı?" dedim, Vural ve Yusuf'un arasındaki boş koltuğa geçerken. Yusuf bana dönüp " Gerçekten çok zor bir çok güvenlik önlemi var. Deminden beri can çekişiyoruz." dedi. İç çektim ve çok önceden cebime tıkıştırdığım kağıdı çıkarıp masanın ortasına koydum. "Bu mu gerekli?"dedim. Bunu gören Vural uun süredir tuttuğu belli olan nefesini bıraktı ve hemen işe koyuldu. Bu sırada "Lanet olsun Ada. Neden bunu daha önceden vermedin!" diye sayıkladı. Onu görmezden geldim ve sigramı yakıp yerime geçtim.
Vural "Tamam,bilgisayara girmeye çok az kaldı! Bekle bizi Amerika Devlet Kasası!" dedi. Yusuf'un işi de bitmiş gibiydi. "Gerisayıma az kaldı." dedi. Diğer üyelerin de sevindiği belliydi. Ben ise "Hadi ama cidden mi. Daha yeni başlıyoruz."dedim. Bunun üzerine hepsinin suratı düşmüştü ve sessizlik oluşmuştu.
Sessizliği Yusuf bozdu. "Başlıyoruz." dedi ve bilgisayardaki 1 dklik sayacın başlaması bir oldu. Heyecanlı bir bekleyiş içindeydik. Bunun bu kadar kolay olacağı kimin aklına gelirdi ki? Saniyeler gittikçe azalıyordu. Kesin oldu bu iş diye düşünürken...
Sayacın 30u göstermesiyle dışarıdan polis seslerinin gelmesi bir oldu.