Bilgili bir çocuğa benziyordu. Güvenimi son kez daha harcadım ve ona güvenmeye karar verdim, öncelikle ellerimizi çözmemiz gerekiyordu. Etrafta hiç kesici birşeyde yoktu. Tek çarem bulunduğum zincirden biraz daha ileriye gitmekti. Aklımda hiç dahice bir fikir yoktu. Beynimde bir fırtına gibi esen anlamsız bir ağrı vardı. Adeta kanser olmuş gibiydim. Hareketlerimde oldukça kısıtlıydı. Sağıma soluma bakınırken az ötedeki taş dikkatimi çekti. Biraz uzansam alabileceğime emindim, uzanmaya çalıştım ve taşı başarıyla aldım. Çocuk dişlerini gıcırdatarak sabrının tükendiğini ifade eder gibiydi. Taşla ellerimdeki ipleri biraz olsun gevşetmeye çalıştım. Tanrı yine benim yanımdaydı. İpler gevşedi ve sert bir darbeyle ipleri ellerimden atıverdim. Çocuğa doğru yanaşıp gözleri açtım. Ve;
-Böyle daha iyi olacaksın dostum.
-T teşekkür ederim. Benim adım Martinez. Ya sen?
-Ah Saira.
-Sana minnettarım. Elimden geldiğince burası hakkında sana yardımcı olacağım. Meraklanma buradan cıkacağız. Ancak gerçek dünyadada bizi sayısız tehlike bekliyor bundanda eminim.
-Pekala şimdi ne yapmalıyız?
Yavaş ve sakin adımlarla yürüyüp kapıyı yokladım. Kapı kolunu yavaşca çektim ancak açılmadı. Belliki kilitliydi, zaten hangi moron bunu kilitlemeden giderdiki! İyi bir plan yaparak buradan çıkmamız gerektiğini biliyordum. Düşünmekten beynim altüst olmuştu. Sonunda aklıma dahiane bir fikir gelmişti. Kapı kilidini birşey yardımıyla açıp gecenin bir vakti buradan kaçabilirdik. Şimdilik tek yapmamız gereken lanet olası geceyi beklemekti. Dizlerim yara bere içindeydi. Oldukca hırpalanmıştım. Yere oturup gözlerimi kapadım. Geceye kadar kimsenin odaya girmemesini dileyerek..