7

32 1 0
                                    

Geçmiş değil, bugün gibi. Yaşıyorum hala seni.

Hayatta bırakıp gitmesine izin veremeyeceğimiz bazı şeyler var. Umut onlardan biri. Bakışını silemem aklımdan. Sesini silemem. Silemiyorum. Her sabah, uyanıyorum. Saçma. Zaten her sabah uyanıyorum. Neyse. Her sabah ayıldığımda, daha çok hatırlıyorum. 

Geliyorum, gidiyorum.  Biraz orada, biraz buradayım. Aslında hiçbir yerdeyim.

Biz, bir zamanlar, biraz orada, biraz buradaydık. Bayat cümleler bunlar.

Hepimizin hissettiği o çaresizlik... Bir anda vurur. Anlamazsın ne olduğunu. Bir sabah mutlu bir güne uyanırken vurur. Yepyeni başlangıcının ilk şafağında yıkar, döker her şeyini. Durursun, bakarsın. İzlersin sadece. "Şimdi ne olacak?" dersin. Ne yapabilirim ki? Bugünden sonra ne anlamlı ki artık?

Beklersin, günlerce, belki aylarca, bazen yıllarca. Ve çok uzun zaman sonra tekrar başa döner ve yeni umutlar yeşertirsin, kalbinde. Büyütürsün, küçük bir çocuk gibi. Sokakta bulduğun kedi yavrusu gibi. Ve her şey güzel giderken bir sabaha uyandığında, tekrar izlersin, yıkılışını, umutların.

Umutsuz bir akşamın sonrasında, gecenin ortasında bunları düşünüyordum. Yeni bir sabaha uyandığımda izleyeceğim yıkımı hisseder gibi.

Biz hiç sevgili olmadık. Hiç romantik olmadık. Hep küfürleştik. Hep hakaret ettik. Yeterince içmediysek birbirimize güzel şeyler söylemedik. Ama oradaydı o, bilirdim. Aradığımda ne durumda olduğumuzdan bağımsız bir şekilde, boş konuşup, mutlu olacağımı bilirdim. En çok özlediğim şey bu sanırım.

Bir yıkımı izlemek için uyandım o sabaha. Bir çocuğun yıkımını. Planlanmış gibi sanki önceden. Sanki değil. Planlanmış. Zamanı tam belli değil ama bilinen bir gerçek. Bir ailenin yıkımı. Bir umudum yıkımı. 

O anı anlatmak isterdim ama görmedim. Görseydim de anlatacak kelimeleri bulabilir miydim, bilmiyorum. 

Bazı şeyler... Bazı anlar... Bazı anılar... Bazı görüntüler...

Aklımda kalanlar... Bölük pörçük... Karma karışık... 

Hastanedeyim. Birileri bir şeyler anlatıyor. Bir morg kelimesi var. Bir cenaze var. Bir şeyler var. Bir şeyler oluyor. Ne hissedeceğimi bilmiyorum. Ölüyorum gibi. Üzüntüden ölüyorum gibi. Patlamak üzereyim. Öfkeliyim. Ağlamak istiyorum. Gözlerimden yaş gelmiyor. Tepki vermek istiyorum artık. Donmuş bir halde bakıyorum. Başım dönüyor. Midem bulanıyor. 

Bir mezarlık var. Cenazeler filmlerde hep yağmurda olur. Yağmur yok. Güneş... Hava sıcak. Kıyafetlerin beni yaktığını hissediyorum. Sonra böyle bir zamanda bunu düşündüğüm için nefret ediyorum kendimden. Kendimden bir çok sebepten dolayı nefret ediyorum, zaten. Hala ağlamıyorum. Hayır. Ağlayamıyorum. 

Kimse yok. "Artık baş başayız." diyorum. Artık kimse yok. Artık yalanlar yok. Artık maskeler yok. Artık kimseden korkmana gerek yok. Birbirimizi sevebiliriz artık. Bundan sonra oyun yok. Ve yaşlar gelmeye başlıyor. Biraz rahatlıyorum. Böyle bir günde ağlamayacak kadar kalpsiz değilmişim diye düşünüyorum. 

Bir sigara yakıyorum. Bir tane de ona. "Son kez sigara içelim birlikte." diyorum. Son kez... 

Yaşanmamış bir hayat var yerin altında. Ölmek istiyorum. Yaşamak anlamını kaybetmiş. 

Bir sigara daha yakıyorum, gün batarken. Ona yok. Birlikte son sigaramızı içtik az önce. Kendime verdiğim sözü bozmak istemiyorum. Çünkü eğer bozarsam bir daha gidemem gibi geliyor buradan. 

Buna uygun bir Cem Adrian şarkısı yok. Buna uygun tek şarkı var. To live is to die...

Hayatımın geri kalanında ölmeyi beklemeye karar verirken, gün batımını izleyerek dinliyorum o şarkıyı da son kez.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 17, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Köhne Bir BarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin