Hepimizin en büyük korkusu yalnız ölmek. Yalnız bir hayat yaşamak. O ise benim yalnızlık korkumu sadece bir bakışıyla almış ve yok etmişti. Ama şimdi bunu anlatmanın zamanı değil. Daha geriden başlamak lazım. Öyleyse en sevdiğiniz şarkıları açın ve hikayenin içine bırakın kendinizi.
Sıcak yaz günlerinin sonuna gelmekte olduğumuz günlerdi. Gerçi bizim yaşadığımız yer kışın bile sıcak ama yine konuyla alakasız. Okulun ilk günüydü. Bir çocuk okula başladığı için ancak bu kadar sevinirdi herhalde. Bense biraz heyecanlıydım, biraz korkuyordum, her çocuk gibi.
Yanıma geldi, "Buraya oturabilir miyim?" dedi. Yıllar sonra, burada bütün kirli ve pis halimle dururken bile hatırlayabiliyorum, o masum gülümsemeyi. O gülümseme başıma gelen en güzel şeydi işte.
Kafamı sallamakla yetinmiştim sanırım. Çok hatırlamıyorum okulla ilgili şeyleri. Hatırladığım, yanımda hep Umut vardı. Mükemmel bir dünyada yaşasaydık hala da yanımda olurdu ya, neyse.
Anlatmak zor. Bazı şeyleri dile getirmek çok zor. Sanki anlatmaya başlarsam, kutunun kapağını açacakmışım ve bütün kelebekler kaçacakmış gibi.
Yıllar sonra, ama biz hala birer çocukken, bir gün, bir deniz kenarında otururken, ki yaşadığımız yerin en güzel tarafı, belki de tek güzel tarafı, denize ulaşmanın çok kolay olmasıydı, kafasını çevirdi, gözlerimi gözlerine sabitledi ve konuşmaya başladı.
"Çok sıkıldım ben. Artık gitmek istiyorum, bu aptal şehirden."
"Neden? Sevmiyor musun hiçbir şeyi buradaki?"
"Sevmiyorum."
"Beni de mi sevmiyorsun?"
"Sen farklısın."
"Nasıl farklıyım?"
"Bir şey değilsin bir kere. Birisin."
"Yine de buradaki biriyim ama."
"Ama gidersem sen de gelebilirsin."
"Peki ailen?"
"Bunları geçmiştik. Onlar sevmiyor beni."
"Bunu bilemezsin."
"Bilirim."
"Peki öyle olsun. Nereye gideceksin?"
"Hayır. 'Nereye gideceğiz?' demen gerekir. Sen de geliyorsun çünkü."
"Keşke bana da haber verseydin gideceğimizi. Hani yok da ama yine de bir söz hakkım varmış gibi görünürdü. Neyse, nereye gideceğiz?"
"Bilmiyorum. Ama soğuk bir yer olsun. Kar yağsın kışları."
"Yağmasın kar. Sevmiyorum ben."
"Sen ne bilirsin ki! Piç seni."
"Piç de ne demek? Ne kadar garip kelimeler söylüyorsun sürekli."
"Bilmiyorum. Babam söylüyor sürekli. "
Böyleydi işte. O karar verirdi. Ben uyardım. Hiç hayır demedim. Hiç direnmedim. Aslında direnemedim. O kadar heyecanlı ve umutlu söylerdi ki, çoşkusuna kapılmamak imkansızdı. Benim için bile.
Saçma bir şehirdeki, iki tane aptal çocuktuk ama umudumuz vardı. Aptalcaydı ama hala güzel bir şeyler olacağına inanıyorduk.
Her umut yine yeşermez.
Bu doğru.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köhne Bir Bar
RomanceHerkesin her şeyden haberi var ama hiç kimse hiçbir şey bilmiyor.