Boşluktayım. Düşüyorum. Bir gökdelenin üzerinden... Korkmuyorum. Binaların arasında süzülürken, hissettiğim şey sadece huzur.
Uyandım ve yataktan düştüm. Karanlığa alışmaya çalışırken gözlerim, su içmek için mutfağa doğru gittim. Ya da ben gittiğimi sanıyordum. Sonuç olarak duvara çarptım. Ses çıkmadı ama zaten sahip olduğum baş ağrısı iki katına çıktı.
Tekrar uyandığımdaysa güneş doğmuştu. Bir süre boş boş duvara bakıp olanları anlamaya çalışırken, bir anda her şey berraklaştı. Kendi evimde değildim. Hiç gitmedim çünkü eve. Biraz daha ayrıntı var ama şu an yeri değil.
Giyindim odadan çıktım. Ayakkabılarımı giyip evden çıkarken içeriden bir ses duydum.
"Kahve var."
"Kahve sevmiyorum."
"Dün gece öyle demiyordun ama."
"Bu doğru bir kullanım olmadı. Tam hatırlamasam da dün gece yaptığımız şeye kahvenin dahil olmadığına eminim."
"Hayır. Dün gece kör kütük sarhoşken bu şehirdeki en iyi kahvenin nerede yapıldığını söylemiştin."
"Her şekilde bu sabah kahve sevmiyorum."
"Sadece bir kahve. Baş ağrına iyi gelir."
"Adam sadece bir kahve içmek istemiş.Çok yalnızmış. Oysa çocuk görmemiş yalnızlığını adamın. Görmek istememiş. Ve gitmiş. Ve sen öğrenmiş olmalısın artık, çocuklar sadece diğer çocukları umursar."
Çıktım. Kulaklıklarımı takıp soğuğun içime işlemesine izin verdim.
Sevişmek, belki de hayatı sorgulamaktı. Ve her sabah benzer konuşmaları yapmak hayatı anlayamayacak kadar aptal olduğumuzu gösteriyordu belki de.
Şarkıyı değiştirdim ve otobüse bindim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köhne Bir Bar
RomanceHerkesin her şeyden haberi var ama hiç kimse hiçbir şey bilmiyor.