Her rengin koyusu güzeldir. En çok da siyahın..İnsan çocukken büyüteçle bakıyor etrafına. Gördüğü her şey defalarca kocaman kendisinden. İlk önce ayakları yere değsin istiyor oturduğunda sandalyeye. Sonra kapı koluna yetişmek istiyor, koşmak istiyor, uçmak istiyor, inanılmaz şeyler istiyor. Sınırı olsun istemiyor yaşamanın. Ve en çok da yanılıyor her seferinde. Böyle böyle basıyor ayakları yere, böyle böyle uzanıyor yükseklere ama asla koşamıyor istediği kadar. Yoruluyor her seferinde. Asla uçamıyor yanılgılarıyla. Yük oluyor seneler ve hayallerinde bile beklentisi alçalıyor hayattan. Küçükken kahramanı olan babasının yenildiğine tanık oluyor hep. Gülen yüzünün asıldığını görüyor sıklıkla. Anlamaya başlıyor işte o zaman. Babasının sandığı kadar güçlü olmadığını, kendisinin ondan daha zayıf yetiştiğini, kendisini nasıl şeylerin beklediğini... Büyük bir farkındalık ardından büyük bir çöküntü oluyor altında ezildiği. Öngörülere ters düşen bir olayı kaldırmak çoğu zaman güç olsa da, bazen ihtiyacı oluyor insanın yanılgıya. Hep doğruyu bilmek olmuyor, hep gerçeği görmek... Yanılmak iyi gelir. Ya da öyle ummak gerekir devamı için yaşamanın. Bıkmadan, usanmadan yanılmalı yanıldıkça. Kaygılanma bu yüzden.
Konu ben olunca hayat zaten tam bir muamma, çoğu zaman aynadaki yüzüme bile anlam veremiyorum... Çok çirkinsin be yüzün asıkken. Böylesine mahrumken mutluluktan, hiç çekilmiyorsun aynadaki yüzüm. Gülmek de yakışmıyor aslında sana. Seni öylesine dağıtmak gerek param parça. En az kalbin kadar kırılmalı şu yansıman. Zihnin kadar çatlaklarla dolu zaten yürüdüğün yollar. Hislerin kadar karmaşık bir mevsim var sonra... Mevcut olan her zerresi kaygıların; efendiliğini üstlenmiş varlığının. Ve sen aynadaki yüzüm; ben kadar ben değilsin itiraz etmedikçe. Çıkıp oradan, ağzıma yüzüme vurmadan; ben olamazsın sen gördüğüm.
Güçlü olamıyorum asla. Güçlü olamayacağımı anladım. Beni affedebilecek misin gelecekteki yüzüm? Bu kadar yenilgiyi kabullenememişken geçmişim, apar topar dün olabilecek mi tek bir kelimeyle? Ben, yalnızlığı seçmişken tüm renklerimden sıyrılıp ben olabilecek miyim? Şu hiddetle çarpışan bulutlar gibi gürültüyle ağlamalı aslında halime fakat bir o kadar komik gelişiyor olaylar. Eskiden kafamda tek bir şey vardı; büyümek. Babamı bilek güreşinde yeneceğim günü bekledim durdum hep. Ara ara masa başına geçip babama meydan okuduğum günleri hatırlıyorum. Sanki yensem tüm varoluşum çözümlenecekmiş gibi. Sanki hemen o an büyüyecekmişim gibi. O kadar istekli, heyecanlı ve sabırsız... Şimdiyse çarçabuk ölmek istiyorum. İşte bu kadar ironik benim için yaşamak. Sönük bir ışık gibi; canlanması zor olan.
Çıldırmış gibi hissediyorum bazen. Ya da çıldırmaya hazır bekliyorum her an. Her gece tepeme yığılan düşünceler var ve uykusuz kalmalarım... Tüm gücümle bağırsam geçecekmiş gibi sanki. Bazen böyle sıkışmış hissediyorum. Köşede olmayı severim, köşe her zaman tercihimdir fakat köşeye sıkışmış olmak; oradan ayrılamayacağını bilmek can sıkıcı. Sıkıcı kere sıkıcı. Sesimi çıkartamıyorum bu kurulu düzene. Boynu bükük bekliyorum sadece. Çabuk olsun istemiyorum, planlı bir yokoluş benimkisi. Adım adım hesaplanmış bir süikast, kendime düzenlediğim. İntihar, bu kadar acınası olmamalı gerekçeleri sağlamken. Aksine her seçiş gibi hür ve saf. Ağır ağır... Önemli olan ebedi hiçliğini kabullenmek. Sonra bir toz zerresi kadar hafıfsin. Bazen duruyorum ve bunu hayal ediyorum. Bu sessizlik, dinginlik; muhteşem. Bana iyi gelebilecek bir kaç şey haricinde tek ihtiyacım olan manevi soyutluk. Tüm bunlar olurken gece olsun bir de. Güneşsiz bir dünya daha aydınlık oluyor fikrimce. Şuradaki yıldızları da söküp atsak dolunayla birlikte, bir tık koyu tonu fena olmaz gökyüzünün aslında?..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANADA KIRGINIM PAPATYA
RomanceNe zaman birine iyi olmadığımı belli etsem hemen ardından onun sorunlarıyla boğuştum. Ne zaman birine kırıldığımı söylesem hep kendi içimde affetmek zorunda bırakıldım. Bir kere de ben üzüleyim siz karşımda mahçup olup ne yapacağınızı bilemeyin, bir...