2

31 2 0
                                    

"Saçmalık." İşaret parmağımla alnına vurup geri çekilmesini sağlarken bu kelimenin ağzımdan çıkmasına engel olamamıştım. Sağ eliyle alnını tutarken bana üstten, şüpheci bir bakış attı. Tam tek kaşını kaldırmış, konuşmaya başlayacaktı ki, başlamasına engel oldum.

"Bu tip bir şey duymak veya seninle tekrar böyle bir konuşma yapmak istemiyorum. Sinemle aramı düzeltmem lazım,bir güzellik yapacağını umuyorum." Dedim sert sert. Gözlerimi gözlerine kilitlemiştim. Bu hareketimin ona ne derece ciddi olduğumu göstermesi gerekirken o, yine yüzüne o aptal tebessümü yapıştırdı.

"İstemiyorum ama." Dedi omuzlarına silkerken. Bu umarsız tavırları ufak ufak canımı sıkmaya başlamıştı ve konuşmanın bi anlam ifade etmediğini anlamama neden olmuştu. Sabır dilercesine gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ciddi derecede yorgundum ve bu yaptığım tam bir saçmalıktı. Boşa kürek çekiyordum işte...

"Her neyse." Diyip çantamın kolundan çekiştirdim ve yürümeye başladım, pek iyi hissetmiyordum. Tam yanından geçip gidecektim ki, Yalın, hızla hırkamın kapüşonundan yakalayıp beni kendine geri çevirmişti. Kulaklarım uğuldarken onun çatık kaşlarıyla karşılaştım. Bir şeyler söylüyordu ama anlayamıyordum. Sanki ses dalgaları suyun dibinden kabarcıklar misali kulaklarıma çarpıyor ve minik hareler misali dokunuşlar yapıyordu. Dizlerimin bağı çözülürken beynim duyabileceğim en yüksek eşikten kırmızı alarm vermeye başlamıştı bile. Yerle buluşmadan önce beni kendine çeken Yalın'a teşekkür mü etmeliydim acaba? Hala kendimi zorlayıp düşünmeye çabalarken görüş açım da bulanmaya başlamıştı. Derin bir karanlığa kavuşmadan önce gördüğüm son şey ise bir çift endişeli, kahverengi gözdü...

~

Gözlerimi aralamamla o her zaman ki beyaz odayla karşılaşmam bir olmuştu. Her hafta en az bir kere uğradığım odada gözlerimi şöyle bir gezdirdim. Burası ikinci evimdi işte... Kontrolümü tamamladıktan sonra her şeyin yerli yerinde olduğunu görmek bana garip bir haz vermişti. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp kolumdaki serumu çekiştirdim. Serum falan istemiyordum. Askıya uzanıp serumu yerinden çıkardım ve plastik bir perdenin ardından bana kırıtan sarı sıvıya baktım. "Yine mi? Gerçekten can sıkıcı olmaya başladı." Kendi kendime mırıldanırken botlarımı giydim ve ayağa kalktım. Meteye yakalanmadan buradan kaçabilirsem her şey muhteşem olacaktı.

Odanın solunda bulunan tezgaha ilerleyip bir parça pamuk kopardım ve serumu yerinden çıkardım. Pamukla ufak deliği kapatırken yarım yamalak üstümü giyindim ve kapüşonu kafama çektim. Kapıyı aralarken koridorun boş olduğunu görmüştüm. Bu içimi ferahlatırken ikinci evime bir hoşçakal gönderip ilerlemeye başladım. Başım eğmiş hızlı adımlarla acil kapısına ilerliyordum. Yani en hızlı kaçış yoluna fakat kapıya ulaşmadan sert bir yere çarpıp durakladım ve onunla karşılaştım... Neden buradaydı?

"Doktor kaçacağını söylemişti, biliyor musun? O yüzden ben de buraya pusu kurmaya karar verdim. Göründüğü üzere doğru karar." Dedi kendini beğenmişçesine konuşan, aptal Yalın. Yüzünde ki o çirkin tebessümse yine oradaydı işte. Öfkelendiğimi hissederken bir adım geri attım ve yanından geçip gitmek için teşebbüste bulundum. Şimdi değildi. Aslında hiçbir zaman olmamalıydı... Onunla konuşmak, başına bela almak demekti ve ben belalara bulaşacak kadar dinç değildim.

"Yakaladım seni!" Bir anda atılıp iki koluyla beni sararken kast katı kesildiğimi hissettim. O ise eğlenir gibiydi. Kaşlarım hızla çatılırken yüzümü,yüzüne doğru kaldırdım. O kadar sıkı tutuyordu ki,hareket dahi edemiyordum.

"Çek ellerini üzerimden." Tıslarken sesimin nasıl bu derece dondurucu olduğuna ben dahi inanamamıştım. Fakat her zaman ki halim sayılırdı. Gözleri gözlerime daha derin bakarken tebessümü biraz daha büyüdü. Bu beni daha da öfkelendirirken bana meydan okuduğunu hissettim ve maalesef ki bu desteksiz bir his değildi. Kollarını çevremde daha da sıkıca sararken o halde ilerlemeye başladı. Beni geri götürdüğünü anlamam daha da sinirlenmeme neden olurken işini zorlaştırmak için elimden geleni yapıyordum. O garip vaziyette beni sürüklerken bundan o da sıkılmış olacak ki çatık kaşlarıyla yüzüme baktı ve ben o bakışların altında bir şey daha yakaldım... Beni küçümsüyordu. Kollarını biraz gevşetmişti ki çömelip hızla o kara delikten çıktım ve koşmaya başladım. Tabi ne kadar koşmak denirse... sanırım iki adım atmıştım ki bu sefer de belimden yakalayıp beni omzuna aldı. Tanrım, bu yaşadığım en saçma gün müydü? Yoksa dahası mı vardı? Ah lütfen, lütfen bitsin artık. Derin bir nefes alıp çırpınmayı bıraktım. Zaten yorulmuştum en iyisi kaderime boyun eğmekti.

"Çabuk pes ettin." Kıkırdama eşliğinde gelen bu eğlenen ses, beni hayretlere sokarken bacağımı hafifçe büküp onun bacağına bir tekme attım. Hafifçe canının yandığını belirten bir homurdama çıkarmasıysa ufak bir keyif kırıntısının ortaya çıkmasını sağlamıştı. Fakat bu oyunu daha da uzatmak istemedim. Aksi halde sırtından aşağı sarkan başım patlayabilirdi...

Bir kapı tıklaması ve izin verilmeden aşağı inen kapının koluyla Mete'nin odasına girmekte olduğumuzu anlamıştım. "Kahretsin." Kendi kendime fısıldarken sessiz olduğumu düşünmüştüm fakat Yalın duyduğunu belirtircesine başını benim tarafıma çevirdi. Belki de kendimi kandırıyordum. Her neyse. Şaşkın konuşmalar eşliğinde sonunda yerle kavuşmuştum ki bu öfkemin geri yerini almasına yol açtı. Yalın'ı itip kendimden uzaklaştırdım ve Meteye döndüm.

"Gidiyorum." Dedim sakince ama onun az önce şaşkın bakan gözleri hızla keskinleşti ve cildimde kesikler atmaya başladı.

"Otur." Dedi itiraz istemeyen bir sesle. Gözlerimi tekrar sabır dilenircesine yumarken ciğerlerime derin bir nefes daha çekiyordum.

"Konuşmak istemiyorum. Durumumdan haberdarım. Gidiyorum." Her kelimenin üstüne basa basa söylemiş, tam arkamı dönmüş gidecektim ki kapı açıldı ve içeri Aras girdi. Gözlerimi büyütürken birbirine giren duygularımla gerisin geri Meteye döndüm. O kadar kararlı bakıyordu ki sanırım kaçışım yoktu. Fakat Aras, onun önünde bu konuşmayı yapamazdım hayır. Dişlerim birbirine kenetlenirken hızla Meteye döndüm.

"Cidden mi? Dalga mı geçiyorsun sen?" Dişlerimin arasından Meteye doğru tıslarken araya bir başka ses girdi.

"Derin, otur." Aras'ın sesi kulaklarımı doldururken farkında olmadan yumruk yapmış olduğum ellerim açıldı ve direnemeyeceğimin farkına vardım. Bakışlarım yerde, sessizce kahverengi deri koltuğa oturdum ve gözlerimi yerden kaldırmadan dinlemeye başladım. Aras da hızla gelip yanımda ki koltuğa oturdu ve işte o an burnundan soluduğunu anladım. Kabuğuma iyice çekilirken onu yine üzdüğümü anlamıştım.

"Bırakmıştın hani? Yapmıyordun artık... Yalan mı söylüyordun bana?" Kafamdaki büyücü geri gelmiş "sorgulama başlasın!" Diye nidalar atarken yine kasıldım. Cevap vermek istemiyordum.
"Derin, bir şey söyle. Yine mi kusmaya başladın?" Bu kararlı ses kulaklarımı rahatsız ederken duymamazlıktan gelmek en iyisiydi değil mi? En azından kirli çamaşırlarımı ortaya dökmediklerini hayal etmek istedim çünkü aklıma yeni yeni gelen Yalın'ın varlığı daha da zavallı hissetmeme neden oluyordu... Öbür yandan Aras'a kusmadığımı söylemek istedim. Fakat daha fazla yalan söylememeliydim...

Cevapsız kalan Aras sinirle elini saçlarının arasında gezdirip sabır dilercesine bir nefes aldı ve bana doğru yaklaştı.
"Yüzüme bak." Gözlerimi gözlerine kaldırırken üzgün fakat bir o kadar da sinirli olduğunu gördüm. O yeşil gözleri ve dağınık saçlarıyla nasıl da bir şövalyeyi andırıyordu benim için. Ama şöyle en ulaşılmazından, imkansızlar şövalyesi gibisinden bir şeyden bahsediyorum. Onun kusursuzluğuyla yarışamazdım ne de olsa.
"Ne yapacağız biz seninle?" Dedi yüzündeki hiddet durgunlaşıp üzüntü daha da ön plana çıkarken. Bu kalbime bir sancı sokarken gözlerimi yine yerin dibine, bulunmam gereken yere indirdim. İşte benim yerim orasıydı. Çoktan gitmiş olmam gereken yer orasıydı. Bu betonları altındaki soğuk toprak...

Yerçekimli KaranfilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin