-1-

147 5 0
                                    

"Bitanem unu uzatır mısın ?"

Gelen sesle sarsıldım. Pembe babetlerim ayağımı acıtmıştı ve cici kız rolüne alışkın değildim.

Pembe elbisemi aşağı çekiştirdim. Una doğru uzandım ama unu elime almamla hepsinin tezgaha dökülmesi bir oldu.

"Anne bunun altı patlamış." Annem üzgün üzgün bana doğru geldi.

Saatime baktığımda okul zamanının geldiğini farkettim. 

Hızla merdivendenden yukarı doğru fırladım.

  Pembe oda, pembe tüller. Sinir bozucu ! Sıkılarak pembe büyük çantayı aldım ve direk pembe çantanın içine siyah çantayı koydum. Siyah çantanın içinede siyah converseleri, bir paket sigara, siyah ceket ve siyah bir tişört attım. Dışardan araba kornası sesi geldi. Muhtemelen Jessica'dır.

Jessica benim en yakın arkadaşım. Biz bir kasabada yaşıyoruz. Üniversitemiz bir saat uzaklıkta ve birtek sırrımı Jessica biliyor.

Elbisemin altına hızla siyah eteğimi geçirdim ve pembe çantayı alıp hızlıca merdivenden indim. "Anne ben gittim !"

**

  "Hey Jess." dedim arka koltuğa kendimi atarak. "Lucy hızla giyin." Jessica'ya "Neden ?" bakışı attım. "Mike'yi evinden alıcam.

Hadi be ! Bu çocuk sadece benle yakınlaşmak için Jess'i kullanıyordu ve Jess ise Mike'ye abayı yakmıştı.

"Jess yapma. Konuyu biliyorsun." Jessica'nın gözleri dolmuştu. Hadi ama bu görüntüye dayanmıyorum yapma Jess bunu bana ne olur. "Lucy yanımda olması hoşuma gidiyor."  Cevap vermeden çantaya uzandım. Siyah çantayı, babetleri ve üstümdeki elbiseyi çıkararak ön koltuğun altına sıkıştırdım. Converseleri bağladım, hızla tişörtü giydim ve ceketi üstüme geçirdim.

Jessica'nın arabasında kalan beremi taktım. Çoktan Mike'nin evine gelmiştik bile.

Mike eline ejderha desenli kaykayını almış. Ayağında siyah supraları, üstünde mor düz bir tişört vardı. Diğer elinide düz saçlarına koymuş bize doğru geliyordu.

Ön koltuğa oturmak için arabadan çıktım ama Mike ona geldiğimi sanarak duraksadı. Ters ters bakarak ön koltuğa geçtim.

  Yüzümü Jessica'ya çevirince sert bakışlarına maruz kaldım. "Ne ? Sana ne kadar uzak o kadar iyi." diye fısıldadım Jessica'ya.

  Mike neşeyle "Merhaba kızlar nasılsınız ?" dedi. Ona o kadar gıcık kapıyorumki. Jess arkasına döndü ve "Merhaba hoşgeldin iyiyiz." dedi ve Mike'nin yanağından öptü. Gerçekten mi ? Çok baymadı mı Mike ? "Lucy ?" Mike'nin sıcak nefesi beni dürttü. "Ne ?" diye tısladım. "Nasılsın ?" "İyi değilim." Kaşlarını çattı "Neden ? Benim geldiğime mutlu olmadın mı ?" "Mutlu olmak için bi sebep yok." diye karşılık verdim ve ters ters güldüm.

Bir saat yolculuk sırasında pembe ojeleri çıkarıp siyah ojeleri sürmeye çalıştım ama arabanın sallanmasından bin kez parmaklarımdaki ojeleri bozdum. Benim düşüncem biri bozulursa hepsi bozulurdu.

Yolun geri kalanında sabah uykumu tamamladım ve böylelikle okulda uykusuz kalmıyordum. En azından.

  Jess'e çok yazık. Hemen hemen hergün bu 1 saatlik yolu çekiyor. Hemde günde iki kez.

Hayır yani bide bazı günler niye Mike bizle geliyorki ? Onun sesini duymadan daha rahat uyuycam işte. Zaten o kadar şanssızımki. Küçücük kasabada sadece üçümüz aynı üniversiteye gidiyoruz. 3. şahıs cırtlak sesli biri bile olsa dayanırdım.

**

  "Lucy... Hey Lucy" Uykulu gözlerimi açtım. Okulun bahçesindeydik. Yine işkence. Yavaşca kapıyı açtım ve topallayarak yolda yürüdüm. "Günaydın profesör Robert !" Neşeli neşeli bana gülümsedi ve "Günaydın Lucy ! Yine siyahlara bürünmüşsün." Ona karşılık olarak gülümsedim ve bu okulda yüzüne gülümsediğim tek ikinci kişi odur heralde.

"Jess bana su alır mısın?" parayı uzattım ve ayağa kalktı oflayak kentine doğru yürüdü.

İşte yine ordaydı. Gizemli çocuk.

İki YüzümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin