GİRİŞ

2.3K 125 23
                                    

20 Mart 2007

Karanlık ofisin tek ışık kaynağı olan dev ekran televizyonda dolaşan haberler onu fazlasıyla mutlu etmişti.

Bütün Türk haber kanallarında büyük harflerle yazılı SON DAKİKA yazılarının nedeni olmak, onun için büyük bir gurur kaynağıydı.

Oturduğu döner koltuğunda küçük bir çocuk edasıyla kendi etrafında döndü ve bir kahkaha attı. Uzun zamandır Türkiye'ye böyle bir darbe vurmamıştı. Bu hissi özlemişti. 
Elindeki kumandayla uluslar arası kanallara geçiş yaptı. Düşündüğü gibi onlar da bu şansı kaçırmamış ve haberi yayımlamakta gecikmemişlerdi. Suratında pis bir sırıtışla haberleri seyrederken telefonu çaldı. Arayanın Bill olduğunu anlaması için telefonun ekranına bakmasına gerek yoktu. Telefonu açtığında hemen söze girdi,

''Bir an haberlere çıkamayacaksınız sandım.'' dedi İngilizce. 

''Haberlere çıkmaması imkansız bir patlamaydı Efendim.'' diye cevap verdi Bill memnuniyet dolu bir ses tonuyla.

''Bize biraz zorluk çıkarttılar ama hallettik.''

''Burada Türklerden bahsediyoruz. Zorluk çıkarmaktan başka bir şey yapmıyorlar zaten.'' 

''Haklısınız Efendim. Manzarayı beğendiniz mi bu arada?''

Her kanalda aynı kanlı ve korkunç görüntü dolaşıyordu. Mozaikle kapatılmış ceset ve kan parçaları manzaranın tam olarak tadını çıkartmasını engellese de, ortalarda dolaşan polislerin ve jandarmaların yüzlerindeki acı ve hüzün dolu ifadeler onu memnun etmeye yetiyordu. Olay yerine her kanaldan gazeteciler akın etmiş, içeri girmelerini engelleyen sarı şeritlere dayanmış, bir yetkilinin açıklama yapmasını bekliyorlardı. Bu sırada ambulans ve polis araçlarının sirenleri birbirine karışıyor ve ortalığın tam bir kaosa dönüşmesini sağlıyordu. İşte Harry'nin bu manzarayı tanımlamak için aradığı kelime tam da buydu: kaos. 

''Beğenmek ne, bayıldım!'' diye cevap verdi sırıtarak. Hemen ardından ise aklına gelen bir şey duraksamasına ve yüzüne ciddi bir ifadenin yerleşmesine neden oldu, ''İstediğimi aldınız değil mi?''

Karşı taraftan kısa bir süre ses gelmedi. 

''Bill, soruma cevap ver.'' dedi Harry fazla beklemeden.

''... evet efendim ama biraz hırpalandı. Oraya gelene kadar dayanamayabilir. Durumu biraz kötü.''

Harry elindeki telefonu öfkeyle sıktı,
''Dayandırın o zaman! Onu istiyorum Bill! Duyuyor musun beni?! İstiyorum!''

Bill derin bir nefes aldı,
''Evet Efendim. Elimizden geleni yapacağız.''

''Elinizden gelenin fazlasını yapın!'' 
Harry bir anlığına gözlerini kapattı ve öfkesinin dinmesi için bir süre sessiz kaldı. Bill de patronunun öfkesinin dinmesini sabırla bekledi.

En sonunda Harry gözlerini açtı ve beklenmedik bir sakinlikle,

''İntihar timinden kimse kalmadı değil mi?'' diye sordu. 

''Evet Efendim. Gitmeden önce kontrol ettim, hepsi ölmüştü.''

''Güzel. Buraya gelirken takip edilmediğinizden emin olun.''

''Emredersiniz Efendim.'' 

Telefonu kapattı ve kanalları dolaşmaya devam etti. Haber kanallarının altında dolaşan büyük harflerle yazılmış başlıkları her gördüğünde suratındaki şeytani gülümseme biraz daha genişliyordu. İnsanların yüzlerindeki korku ve acıyı görmek kendisini güçlü hissetmesini sağlıyordu. Yüzlerce insanın hayatlarının, ağzından çıkacak tek bir söze bağlı olması onun bir nevi tanrı gibi hissetmesini sağlıyordu. Ama bazen, ağzından çıkan söze rağmen beceriksiz adamlarının bir işi beceremeyip her şeyi berbat ettikleri zamanlar öfkeden deliye dönüyordu. Başarısız bir operasyondan dönen adamların canını almadığı sürece de bu öfkesi dinmiyordu. Bunları, aldıkları görevde öldürmeleri gereken ama beceremedikleri insanların canına sayıyordu. Ve bu operasyonların başarısız olma nedeni ise çoğunlukla Türkler olduğu için, onlara böyle büyük bir darbe vurmanın verdiği memnuniyet diğerlerinden çok daha farklıydı. 

ALTI ÜSTÜ BİR AJAN 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin