-7-

9 0 0
                                    

          İnsanların en büyük imtihanı, sevdikleridir.

    Hastanedeyken beni en çok mutlu eden şey Betül ve Kemal'in neredeyse her gün ziyarete gelip bana moral vermeleri oldu. Hastaneden çıktığımda keyifsiz ve yine moralsizdim.
    Annem ve babam boşanmakla alakalı hiçbir cümle kuruyorlardı. Hatta öyle ki, yeni evli bir çift gibi özellikle de benim yanımda birbirlerine karşı duydukları öfkeyi görüyordum.
     Bazen benim yanlarında olduğumu unutup tartışacak gibi olduklarında "Susun! Susuuun!" diye bağırıyordum ve adeta azar işitmiş çocuklar gibi bir anda susuyorlardı. Etkilenirim korkusuyla hiç denecek kadar az tartışıyorlar ve beni üzmemeye çalışıyorlardı.
     Ama artık umurunda değildi.
     Ayağa kalkıp tuvalete gidecek olsam başım dönüyor ve duvarlara tutunmadan yürüyemiyordum. Tuvaletin kapısında ya annem ya da babam düşerim korkusuyla bekliyorlardı. Endişe etmekte haklıydılar, çünkü hastaneden geldiğimizin ikinci haftasında onlar uykudayken tuvalete gitmiştim. Koridor çok karanlıktı, duvarlara tutunarak tuvalet lambasını yakabildim. İçeri girip işimi bitirdikten sonra ayağa kalkarken başım döndü, gözlerim karardı. O an gözlerimin önüne Gençlik Parkı'nda üzerime çay döken garsonun silüeti geldi. Onu görmemek için gözlerimi kapattım. Bu olanları iki veya üç saniye içerisinde yaşadım. Kafam duvara çarpıp yere düştüğümde boynuma sıcak bir şeyler akıyordu. Kulağımda ise "Deva'ya bir şey oldu! Kalk Deva'ya bir şey oldu!" diye çığlık atan annemin sesi çınlıyordu.
     Kapı açıldı... Annem ve babam bir ağızdan "Yavrum! Oğlum!" diye bağırmaya başladılar.
     Annem şok geçirmiş bir vaziyette açık ağzını kapatırken, babam düştüğüm yerden kaldırmak için beni ensemden kavradı.
     Ayağa kaldırırken annem çığlık atmaya başladı...
     "Kudreeet! Kan! Kudret kan var!"
     Başlangıçtan beri bu yaşanan hastalık evresini umursamayan ben bile bu cümleyle irkildim, üşümeye başladım.
     Babam soğukkanlı bir şekilde boynundan sızan kana baktı. Sonra az önce annemin açtığı gibi o da ağzını şaşkınlıkla açıp gözleriyle avucundaki kana, sonra kafasını kaldırıp gözlerim baktı. Babamın gözlerini ilk defa bu kadar büyük gördüm.
     Bir an şaşkınlığını gizlemesi gerektiğini anlayıp hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışarak lavabonun yanındaki havluyu boynuma sardı.
     Boynumun neden kanadığını havluyu kaldırdığında yere düşen tırnak büyüklüğündeki fayans parçasından anladık.
     Gözüm kararıp düştüğümde kafam duvardaki fayansa çarpmıştı. Zaten çatlak olan fayans çarpmayla kırılınca, bir parçası da kafama batmış ve kanatmıştı.
     " Ben sana söylemiştim, yaptır şurayı demiştim!" diye babama bağırdı annem.
     Babam " Sus tamam, sırası değil" dedi.
     Sırası değildi de zaten. Aslında mesele fayansın boynumu kesip kanlar içinde kalmam falan da değildi. Hastaneden çıkmıştım ve ilaçlarımı düzenli olarak kullanıyordum. Ama ilk defa düşmüş ve tehlikeli bir biçimde zarar görmüştüm.
     " Sabah başka doktora gideceğiz" dedi babam.
     "Saçmalama, doktor değiştirmeyin dediler" diye karşılık verdi annem.
     Nöroloji doktoru Ahmet Bey hastaneye yatışımda beni yarım doz epilepsi ilacına başlatmış, hastaneden taburcu olacağım onuncu güne kadar da yarım dozu bir doza çıkarmış, "Deva, bu ilacı düzenli kullanmayı ihmal etme! Günde bir kez öğlen tok yutuyorsun, bir şey olursa al bu kartımı kaybetme, her saat arayabilirsin" demişti. Sonra annemle babama dönüp, "Siz bilirsiniz ama başka bir doktora götürmeyin bu saatten sonra, çünkü tedavi başladı. Farklı bir doktor farklı bir tedavi uygularsa Deva zarar görür" diye devam etmişti.
     Baş dönmelerim artmış ve doktoru aramıştım... Bir dozu önce bir buçuk doza çıkardı. Dört gün sonra aradığımda ise " Deva'cığım iki doz kullan" demişti.
     İlacın dozu arttıkça baş dönmelerim ve sancılarım artıyordu. Bunu hissediyordum. Bunu benden başka babam da hissetmiş olacak ki, tuvalette düşüp boynumun kanaması bardağı taşıran son damla olmuştu.

Aşka DevaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin