"... Babam boğazımı o kadar çok sıkıyordu ki gözlerim kararmaya başlamıştı. Tam o sırada silah sesini duydum ve b-babam yere yığıldı..."
Boğazındaki koca düğüm yüzünden zar zor konuşan genç çocuk, karşısındaki polis memuruna her şeyi tüm çıplaklığı ile anlattı. Odaya girmeden önce Jongin, asla yalan söylememesi gerektiğini özellikle vurgulamıştı. Kyungsoo da ona sıkı sıkı sarılıp sakin olmasını söylemişti. İkilinin bu desteği yüzünden Won Hong minnettar hissediyordu. Memur, birkaç soru daha sorduktan sonra çıkabileceğini söyledi. Kahverengi kapı kulbunu titreyen elleriyle açıp dışarı adım attı. Jongin ile Kyungsoo da o sırada avukatlarıyla görüşüyorlardı.
"Aslında annesi, babasını mecbur kaldığı için vurmuş gibi görünüyor. Bu, mahkemede lehine işlenebilir. Öte yandan, hiç cezasız kurtulabileceğini sanmıyorum ama olur da çıkarsa, uyuşturucu bağımlısı olduğu için devlet çocuğu geçici bir süreliğine alacaktır."
"Peki, Won Hong bizimle kalsa olmaz mı?"
Kyungsoo aklını kurcalayan o soruyu sordu ve umutlu gözlerle avukata baktı. Bunun gerçek olmasını çok istiyordu.
"Bu işin prosedürleri var ancak imkansız olduğunu düşünmüyorum. Gerekli işlemler yerine getirilirse mümkün olabilir."
Avukatın olumlu sözleri Jongin'i de Kyungsoo'yu da mutlu etti. Kyungsoo onu bırakmak istemiyordu. Eğer onlarla kalırsa her şey daha güzel olabilir ve Won Hong'a yardım edebilirlerdi. Eşinin koluna tutunup Jongin'e parlak gözlerle baktığında Jongin de ona karşılık vermekte gecikmedi. Kyungsoo'nun gözü arka tarafa kaydı ve Won Hong'un onlara doğru yaklaştığını gördü. Genç çocuğun yanına gidip neler olduğunu sordu.
"Her şeyi anlattım."
Won Hong'un cevabı kısa ve netti. Polis merkezinde işleri bittiği için eve gitme kararı aldılar ve boğucu alanı terk ettiler. Jongin, arabaya bindiklerinde dikiz aynasından Won Hong'a bakıp Kyungsoo'ya göz kırptı.
"Won Hong-ah. Yemeği dışarıda yiyelim mi, hm? Ne dersin?"
Kyungsoo, bu fikri çok sevmiş olacak ki neşeyle önce Jongin'e sonra Won Hong'a baktı. Dudaklarından asla eksik etmediği aydınlık gülüşü her zamanki gibi güzelliğine güzellik katıyordu. Doğal kızarıklığı olan yanakları da eklendi mi bir öğretmen yerine mıncıklaya mıncıklaya sevmek isteyeceğiniz bir bebeğe dönüşüyordu. Won Hong, onun öğretmen olmasına rağmen nasıl böyle sevilesi ve minik olduğunu merak etti. Kabul etsin diye neredeyse ayaklarına kapanacakmış gibi bakıyordu, bu durumda tabii ki reddedemezdi sıcakkanlı yemek teklifini.
"S-siz nasıl isterseniz..."
"Ne yemek istersin?"
Kyungsoo ikidir onun sözünü bitirmesine izin vermiyordu. Cümlenin ortasında pat diye dalıyor ve neşeyle şakıyordu. Won Hong normalde sözünü bölen insanlara gıcık olurdu ama öğretmeninin bunu kasten yapmadığı o kadar belliydi ki insan kızmaya yeltenemezdi bile. Dudakları çok hafif yukarı kıvrıldı. Ama öndeki ikili bunu göremeden silinmişti bile mutluluk göstergesi gülüşü. Ne yemeyi severdi ki o? Aslında eskiden ramen yapıp karnını doyurur, ne yiyeceğini pek düşünmezdi. Tek isteği karnını doyurmak ve odasına kaçmak olurdu. Biraz düşündü, sonra utana sıkıla söyledi ne istediğini.
"Şey, tavuk yemek istiyorum."
Bu sefer neşeyle gülen kişi Jongin oldu. O da tavuğa bayılırdı. Bir keresinde o kadar çok ve sık yemişti ki Kyungsoo ona tavuğu yasaklayacak dereceye gelmişti. Şimdi de küçük eşinin öğrencisini kıramayacağının bilincinde olarak zaferle direksiyonda ritim tuttu ve en sevdiği tavuk restorantına sürdü.