0.3

2.8K 258 213
                                    

perşembe | 12:23

Wade Wilson'a meydan okurken aklımdan gerçekten ne geçiyordu?

Gergin bir şekilde dudaklarını dişleyerek sırada bekleyen Peter'ın o an aklından geçen düşünceler bu ve buna benzer şeylerdi.

Meydan okumuştu çünkü haklıydı. Tony vardı, Steve, Natasha, Clint, Thor, Bruce, Sam ve Rhodey vardı. Yeterince arkadaşı olmadığı hakkında yanılıyordu ve anlık gelen bir hırsla da meydan okumuştu.

Gerçekten muhteşem, şimdi gözleri daha çok üzerimde olacak.

Peki neden bu kadar ısrarcı?

"Senin dikkatin dağınık."

Dalgın bir şekilde başını kaldırdı ve az önce ayaklarına diktiği gözlerini önündeki sarışına çevirdi. Tek kaşını kaldırmış, kumral gençten bir cevap bekliyordu.

"Yok ya." deyip omuz silkti Peter. O sırada yemek sırası onlara geldiği için, "Ben bunu yer miyim, gerizekalı?" diyerek tepsisini Gloria'ya uzattı Harry. Tekrar omuz silkti ve tepsisini Harry'nin tepsisinin yanına koyarak Gloria'nın asık suratla yemek koymasını izledi.

Harry tepsisine kirazlar doldurarak önden ilerlemeye başladığında Peter da arkasından bir elma alarak yürümeye başladı. Etrafına bakınıp Wade'i aramaya filan hiç niyeti yoktu, zaten psikopat gibi gelip kendisi onu buluyordu.

Tony ve takımın geri kalanının oturduğu masaya ulaştıklarında, Peter tepsisini masaya bırakıp Tony'nin yanına oturdu. Peter'ın diğer yanına da Steve'in çektiği sandalyeye Harry oturmuş ve "Selam." demişti.

Masadakiler "Selam." diyerek yanıtladılar ve aralarındaki koyu muhabbete devam ettiler. Harry de onlara katılmıştı ancak Peter'ın ağzını bıçak açmıyordu.

Arka cebinde titreyen telefonuyla Peter'ın dikkati düşüncelerinden telefonuna kaydı. Kalçasını hafifçe kaldırarak —az önce telefonunun üzerine oturduğu gerçeğini yok sayarak çıkardı. Mesajın Wade'den gelmiş olduğunu gördüğünde telefonu masanın altına sakladı.

Şaşırmış mıydı? Hayır.

wade: yeterince arkadaşın olduğu konusunda haklıymışsın

Wade'den aldığı bir mesaj ilk defa onu keyiflendirirken, dudaklarını birbirine bastırarak gülümsemesini engellemeye çalıştı. Mesajı attığına göre burada ve Peter'ı görüyor olmalıydı.

Peter'ın düşüncesi başucunda işittiği sesle kesinleşmiş oldu.

"Merhaba."

Wade'e bakmadan önce masadakilere göz gezdirdi tedirgince, hepsi şaşkın görünüyordu. Yalnızca Harry daha az şaşkın gibiydi.

Peter'dan önce davranarak "Merhaba." dedi Tony, ses tonu şüpheliydi— ve de korumacı. Göz devirerek Wade'e döndü kumral genç. Beyaz bir tişört giyinmiş, üzerine de gri kapüşonlu bir hırka geçirmişti. Kendine Wade'in tarzını beğendiğini itiraf etmek zorunda kaldı.

"Burada ne işin var?" diye sordu sonunda.

"Ne kadar kabasın." dedi Wade, alınmış gibi bir tavırla. Numaracı. "Sadece merhaba demek istemiştim."

Peter iç geçirdi ve mırıldandı. "Senin 'sadece' lerini biliyorum ben."

Wade'e bakarken boyuna bir kez daha küfür etti. Wade'e bakabilmek için başını kaldırmak zorundaydı ve boynu ağrımıştı biraz.

Yani ne lüzum var bu kadar uzun boylu olmaya?

Dudakları alayla yukarı kıvrıldı. "Sadecelerimi biliyorsan bunun devamının geleceğini de biliyorsundur."

Neden sadece beni rahat bırakmıyorsun?

Yalnızca başıyla onayladı, daha fazla açık vermek filan istemiyordu. Karşısındaki gencin alaylı gülümsemesi ise büyüdü, "O zaman sonra görüşürüz."

Göz devirdi, bugün bu kaçıncıydı? "Mümkünse görüşme— " diyordu, cümlenin yarısındaydı hatta. Ancak Wade, Peter'ın yanağından makas alarak göz kırptığında cümlenin geri kalanı sanki aklından uçup gitmiş gibiydi.

Ellerini dizleri yırtık olan kotunun ceplerine sokarak yürümeye başladığında gözlerini kırpıştırdı ve arkasından bakmayı kesip önüne döndü.

"Dostum pancara döndün." dedi Harry, hemen ardından gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.

Clint, Peter'ın şaşkın ifadesini kaçırmamak için aceleyle telefonundan kamerayı açtı. Peter'ın birkaç fotoğrafını birden çektiğinde, gözünün önünde birdenbire patlayan flaşlarla bağırdı genç adam. "Tanrı aşkına!" Avuçlarıyla kamaşan gözlerini ovuşturdu. "Clint sen kafayı mı yedin?"

"Bu yüz ifadesini kaçıramazdım." derken gülüyordu Clint. Çektiği fotoğrafı yanında oturan Thor'a gösterdi ve bu defa ikisi katıla katıla gülmeye başladılar.

Kaşlarını çatıp arkasına yaslandı. Rezil olmak, tam bana göre. "Çok komik."

Tony, hâlâ fotoğrafa gülen Thor ve Clint'e gözlerini devirdi ve kahverengi gözleri sandalyede kaybolmak ister gibi gittikçe aşağı kayan çocuğa döndü. "O çocuğu sevmedim."

Ben de ne zaman açacak konusunu diye merak ediyordum.

"Al benden de o kadar," diye Steve de Tony'ye destek çıktı. Şaşırmış mıydı? Yine hayır.

Tony çenesini kaşıyarak —ki bunu düşünceli olduğu zaman yapardı, "Ondan uzak dursan iyi edersin." diye mırıldandı.

"Nedenmiş?"

Steve kendince bir analiz yapmış olmalı ki, "Pek tekin birisine benzemiyor." dedi.

Alayla güldü. "Nesiniz siz, benim babam mı?"

Tony gülecek gibi oldu —ya da Peter öyle zannetmişti— ve konuşmanın geri kalanı umrunda değilmiş gibi yaparak yemeğine döndü. Steve ise saçma bir şekilde kendini savunmaya girişmişti. "Saçmalama."

"Neyse ne, ben gidiyorum." Tepsiyi de alarak masadan kalktı Peter. Çıkışa ilerlerken Natasha arkasından seslendi. "Babalarına karşı gelmemelisin!" Onun ardından Sam cümleyi tamamladı; "Evlat!"

Bunlar süper güçlere sahip bir takım mı yoksa akıl hastanesinden kaçmış bir grup deli mi belli değil.

[ Birkaç cümle değiştirildi 👉👈 ]

fucking feelings.spideypool [teen au]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin