I
Kuzeyli, atıyla birlikte yolu yarılamış, şehre varmasına az bir zaman kalmıştı. İzlediği yol patikası çamurlu, çukurlarla dolu eski bir yoldu. Yaşlı ağaçların çıkarttıkları hışırtılar, rengi solmuş çimenlerin kuzeyin kasvetli rüzgarına ayak uydurması, gökyüzünün insanın içini karartan rengi... Saymakla bitmezdi. Kuzeyin vahşi topraklarında, Ejderhalar Diyarı olarak anılan topraklardaydı.
Öyle ki bu diyar çok savaş görmüş, sayısız ceset taşımıştı. Kuzeyli yoluna devam ettiği sırada bu izleri rahatlıkla görebiliyordu. Sahibi tarafından terk edilmiş silahlar, üstünde arma simgesi bulunan hanedanlık kalkanları... O ise bir an önce şehre varmak, evine gitmek istiyordu. Durmaksızın ilerlemeye devam etti. Yol boyunca üç kez mola vermişti. Bir mola daha veremezdi, yağmura yakalanmak istemiyordu çünkü. Önünde fazla yüksek olmayan bir tepe vardı. Tepeyi geçtikten sonra yol belli bir yerde ikiye bölünüyordu. Kısa yolu ezbere bildiği için şehre daha erken varacaktı ve tek istediği buydu şu anda.
Tepeye vardığında atıyla durdu. Atından indi ve siyah kapüşonunu indirip kuzeyin temiz, serin havasını ciğerlerine çekti. Kafasını biraz eğip önüne baktığında ağaçların içinde bir hareketlilik fark etti. Kuzeyli biraz daha dikkatli baktığında büyük bir ağacın olduğunu ve etrafının çimenlerle kaplı düz bir arazi olduğunu gördü. Hareketlilik oradan kaynaklıydı. İlk başta gitmemekte ısrar etse de birinin hayatı tehlikede olabilir diye düşündü. Siyah kapüşonunu tekrar kafasına geçirdi.
Birinin hayatının tehlikeli olabileceği düşüncesi yüzünden gitmeye karar verdi ve atına geri bindi. Hareketliliğin olduğu yere yaklaştıkça ses duymaya başladı. Yakınlaştıkça sesin bir çığlık olduğunu anladı, bir kadın çığlığıydı... Kuzeyli, biraz daha yaklaştıktan sonra atından indi ve atında asılı duran kılıcını kınıyla birlikte yanına aldı. Yayan şekilde uzun ağaçlara ev sahipliği yapan, içerisi çamur ve bataklıkla kaplı ormana girdi. Temkinli şekilde ilerliyordu. Yavaş ve sakin.
''Uharos aşkına, bırakın beni!'' diye bir ses duydu kuzeyli. ''Lütfen, lütfen yapmayın!'' çığlıklar içinde bir kadın bağırmaktaydı.
Kuzeyli sesin olduğu yere yaklaştığında dört erkek ve bir kadın gördü. Erkeklerden iki tanesi kadına zorla tecavüz etmeye çalışıyordu belli ki. Bir tanesi düz alanın ortasında bulunan büyük ağacın dalına ip bağlıyordu. Diğeri ise el baltasıyla kadına tehditler savurmaktaydı.
''Bu kişiler ile konuşmak hiçbir fayda etmeyecek.'' diye kendi kendine düşündü kuzeyli.
O öyle düşünürken iki erkek, kadının üstündeki kıyafeti yırtmıştı bile.
''Direniyorsa öldürelim gitsin.'' dedi elinde balta olan kişi. Üstünde ki kıyafet şehir varoşlarının, eşkıyalarının kıyafetinden farksızdı. Yüzü kirliydi ve dişleri sapsarıydı.
''Nasıl olsa her türlü ölecek. Dirensin ya da direnmesin, hah!'' diyerek güldü iple uğraşan.
Kadın direnmeye devam ediyordu.
''Madem direniyor, getirin asalım. Cesedini burada bırakıp gideriz. Kimseciklerin ruhu duymaz bu ormanda.'' diye devam etti.
Kadını tutan iki adam yüzlerinde şeytanî bir gülüşle kadını sürüklemeye başladı. Kuzeyli, kılıcını kınından çıkarttığı gibi çalıların arasından içeri daldı.
''Benim ruhum duyar ama.'' dedi ve yavaş adımlarla üstlerine ilerledi. ''Kadını bırakın.''
Kuzeyliyi gören eşkıyalar kahkaha attı. Kadını tutanlardan biri tutmayı bırakıp çivili sopasını ağacın kenarından aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ejder Muhafızı
FantasyTekerrür eden bir kehanet... dönmemesi gereken bir ejderha. Kasvetgetiren Cherlus. Reidan böyle bir hayatı hiç istememişti. Ataları gibi Dragfryes doğup, Dragfryes ölmeyi düşlediği yaşlarda onu hayatındaki en büyük vazife bekliyordu. İnanmadığı kad...