İştee ilk bölüm! Evet uzun olmadı biliyorum ama bekletmek de istemedim. Bu hikayeyi yazmaktaki asıl amacım vakit geçirmek gibi birşey olduğunu daha öncede söylemiştim. Yani aklıma geldikçe bölüm yazacağım. Ama hikayeye olan yoğunluk bu kararımı değiştirebilir. Bunu bilemiyorum. Hoşunuza gider umarım! Ahyy çook heyecanlıyım!
Keyifli Okumalar!XxX
Gözlerini açmaya çalışarak ne kadar süredir farkında bile olmadığı sert zeminden bedenini ayırmaya kalkıştı. Ama vücudu dinlenmeye, rahatlamaya o kadar alışmıştı ki sert zemine rağmen ayağa dikilmeye çalışmıyordu bile. Savunmasız kızın üvey annesinden gördüğü ilk şiddet değildi bu. Kesinlikle ilk değildi. Sadece bir an önce halen devam ettiği üniversitesini bitirip, küçüklük hayallerinden olan ünlü bir fotoğrafçı olacaktı. Çünkü Letha, en iyi karenin gülümsemekten ibaret olduğuna inan bir kızdı. Her insan mükemmeldi çünkü gülümserken ona göre.
Ellerinden destek alarak karnının altında büktüğü ayaklarını açtı ve sırtında hissettiği acıyı görmemeye çalışarak sırtını öne doğru eğip duvarlar yardımıyla ayağıya dikilmeye başladı. Başı hiç olmadığı kadar dönüyordu. Bu dayağı hak etmemişti. Sadece bir önceki sınavdan birkaç puan düşürdüğü için bu dyağa maruz kalmıştı. Birkaç puan düşürdüğüne rağmen yine de okulda onu geçen sadece bir kişi vardı. Onu da tanımıyodu zaten ve bu onun umrumda bile değildi. Umrunda olan sırtının feci halde yandığıydı sadece.
Dolabına yavaşça ilerleyerek üzerinde yırtık bulunan tişörtten kurtuldu. İş yerine böyle sefil haldeyken gidemezdi.
Yaklaşık olarak üzerini değiştirme işlemi beş dakikasını aldıktan sonra, telefonunu cebine tıkıştırarak odadan çıktı. Karanlığa alışmış olan irislerinin üzerine istemsiz kapanan göz kapaklarını birkaç kez kırpıştırarak salona uğamadan kapıya geçti. Umursamaz kadın salonda oturmuş kahvesini yudumlarken Letha'yı fark etmişti.
''İşe mi ?'' diye sorunca, Letha cevap vermek yerine kapıyı sertçe çekip soğuk havayla temasa geçmişti. Kadın kahvesinden bir yudum alırken gelecekle ilgili olan planlarını kurmaya başlamıştı bile.
Letha karşılaştığı soğuk havayla üzerine bir ceket almadığından içinden kendine küfür savurdu. Buradan birkaç kilometre uzaklıkta olan bara ilerleyince her zaman geçtiği kumsal yolundan geçmek istedi. Çünkü orası her zaman kafasını dinleyebilecek kadar sessiz oluyordu. Deniz kokusunu içine çektikçe, kafasında sürekli tekrar ettiği yarınki derslerinden kısa süreliğine kurtuluyor, huzura doyuyordu.
Ayakkabısının taşlara basarak çıkardığı seslere kulağını vererek sırtındaki acıdan ruhen kurtulmaya çalışmaya başladı. Yanından geçip gittiği yüksek kaldırıma çıkarak dengede durmaya çalışarak ilerlemeye başladı. Bu her zaman yapmış olduğu şeydi ve gerçekten hoşuna gidiyordu. Küçük bir kızken yemekten sonra babasıyla yaptıkları kısa yürüşleri hatırlatıyordu bu ona. Babası koltukaltından tutar ve sanki o dengede duruyormuş gibi hissetmesini sağlardı.
Savunmasız Letha'nın adımladıkça ağzının kenarı istemsizce keyifle yukarıya kıvrılıyor, boynuna astığı çanta hafifliğinden ve rüzgarın etkisinden dolayı sola savrularak ön yüzündeki pullardan olayı tuhaf sesler çıkartıyordu. Letha gözünü kapatarak havayı içine çekti. Kapalı olan gözünden dolayı kaldırımın bittiğini göremedi ve neredeyse ayağını boşluğa atacakken bir çift kol belinden tutarak aşağıya çekti. Letha gözlerini çekmenin etkisiyle açarak çatılmış bir çift kaş ve loş sokak ışığında dahi parlayan, parıltılı yeşil irislerle karşılaştı.
''Ayağını kırmak istiyorsan bağırman yeterdi!'' diye duyduğu ses üzerine şaşkınlığını ele vererek ağzını aralamıştı. Hala yabancının kollarında olan bedenini çekmeyi akıl edemeyerek,
''Ayağımı kırmak istemezdim ama, ahh! Sanırım şuan sen sırtımı parçalamak istiyorsun.'' dedi sitemkar bir sesle.
Üvey annesinin defalarca acımasızca vurduğu sırtı yanmaya başlamıştı çoktan. Yabancı kızın ne dediğini anlamayarak sinirli ifadesini bozmadan yeşil irislerini bir kez kızın bedeninde gezdirdi ve yavaş olmayarak kollarını belinden çekti.
Letha vücudunun yumuşak kollardan ayrılması sayesinde ayağa dikilerek yabancıya daha dikkatli bakmaya başladı. Kıvırcık bukle bukle saçlara sahipti. Bu ona farklı bir hava katıyordu. Tıpkı okuldaki en yakın arkadaşı olan Edrick'e benziyordu. Ama yabancının ki daha fazlaydı ve daha uzundu.
Yabancı kıza bakmaya son verip geldiği yöne yani sahile doğru adımlamaya başladı. Kızı arkadaşı görmüştü ve ona daha yakın olduğu için yabancının kızı tutmasını rica etmişti. Bu isteğini yerine getirmek için uzun bacaklarını kullanmış ve kız düşmeden onu beinden yakalamıştı. Şimdi de oturduklara kuma doğru adımlarken onu durdurmasını sağlayan sesi işitmişti.
''Yaptığın iyiliğe karşılık bir içki armağan edebilirim, tabii istersen ?'' soru sorar gibi çıkmış tona karşı kafasını çevirdiğinde kızın bıraktığı yerde durup tam da gözlerinin içine yoğunlaştığını fark etmişti. Dudağı keyifle yukarı kıvrılarak,
''Gelip burada bize katılırsan bir değil, üç içki bile götürebilirim.'' dedi. Evet kafası neredeyse yarım saat içtiklerinden dolayı biraz iyi olmaya başlamıştı. Ama o asla zil zurna sarhoş olacak kadar içmemişti. İçmesini gerektirecek bir sebep yoktu hayatında. Tabii bir türlü ona yüz vermeyen Tristian'ı saymazsak. Her kızı tek bir iltifatıyla altına alabiliyordu ama Tristian sadece bu fikre gülüp geçmişti. Yabancıya hiç bir zaman yüz vermemişti. Belki de bu kız onun asıl ödülüydü.
Letha bu teklifi düşününce aslında pek de kötü bir fikirmiş gibi gelmemişti ona. Cebinden çıkardığı telefonun saatine baktı ve işine gidiş saatine daha 15 dakika olduğunu gördü. Belki sırtındaki acıların asıl ilacı budur, diye düşünerek yabancının yanına adımlamaya başladı.
Aslında oraya ilerleyerek sırtındaki acılarına ilaç sağlamayacak, sadece tuzlu bir bez bastıracaktı. En sert olanından!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
You Need Me
FanfictionLetha Capra, üvey annesi yüzünden tekrardan hissettiği acıyı yabancının geri döndüğü akşam yeniden tatmasaydı belki de o sorusuyla hiç karşılaşmayacaktı. Yabancıya göre sunduğu bir soru değil, hayatını tamamen değiştirecek bir teklifti. Onun sunduğu...