Bonjour, mademoiselle!

1.2K 28 15
                                    

İsa Muhammed aşkına, bu ne ya?

Çok çılgın bir malikanenin bahçe kapısından giriyorum. Utanmasa çıkıp omzuma oturacak kadar yakın yürüyen güvenlik her an çantamdan bir el bombası çıkarıp eve fırlatacakmışım gibi ters ters bakıyor. Manyak.

Kocaman bir bahçe. Değişik ağaçlar, çiçekler, bitkiler öyle güzel yerleştirilmiş ki bahçe hem çok düzenli hem çok doğal görünüyor. Taş yolu yürürken aynı anda bilmem kaç tane fıskiye çalışmaya başlayınca sıçrıyorum. Ağzımdan bir küfür kaçacakken güvenlikle göz göze geliyorum. Yakışıklı ama bu muşmula surata kimse dönüp bakmaz. Güzel poposuna sopa girmiş gibi yürüyor.

"Buyrun."

Aa, dili de varmış. Evin benim boyumun iki katı tahta kapısı aralanırken önden ben geçiyorum. Lan?! İçerisi dışarıdan göründüğünden daha büyük. Sanki Doctor'ın telefon kulübesi. Tavan iki kat alacak kadar yüksek. Yeni temizlenen evlerde olduğu gibi klasik bir lavanta kokusu var. Yerler mermer ve ışıldıyor.

"Bayan Goldberg sizi bekliyor."

Bunu söyleyen kız benden kısaboylu, kahverengi saçlara ve gözlere sahip, sıradan bir tip. Benden en fazla 2-3 yaş büyük olabilir. Tam içeri girecekken bavulumu elimden kapıyor. Noluyor lan, bakışı atınca tepki vermeden bavulu salonun kapılı kapısının yanına bırakıp ortadan kayboluyor. Bir manyak daha. Kapının kolunu bir süre kurcaladıktan sonra aralayıp içeri giriyorum. Kocaman bir salon, yemin ederim ben burda at koştururum. Bahçe tarafındaki duvar tamamen cam, sanki bahçe ve salon bir aradaymış gibi görünüyor.

"Merhaba."

Sesim salonda yankılanıyor. Gözüm sağa sola kayıyor. Herhalde en az bir kaç milyon verilmiş sözde günümüzün "modern" portreleri var duvarlarda. Çoğu beyaz zeminin üzerinde üç mavi nokta gibi saçma sapan şeyler.

"Merhaba, biraz yaklaşır mısın? Adın neydi?"

"A, şeydi, ııııı."

Neydi lan?! Off, güvenliğe bir şeyler sallamıştım ama hatırlayamıyorum. Jane, yok. Jenna. I-ıh. Kadın bana tuhaf tuhaf bakıyor. Pfff.

"J-Jessa!"

Zafer kazanmış gibi sırıtıyorum. Kadın önündeki sehpada açık duran dergiye bakıyor. Ortasında bir kağıt parçası var.

"Ah, Jessa DuBois. (dub-va¹)"

Ne? Dubva ne ya? Dubois mi ne demiştim. Allah beni kahretmesin. 

"Ah, gerçekten bir Fransıza benziyorsun ama İngilizcen pürüzsüz." diyor bana gülen gözlerle bakarak. "Où viviez-vous?²"

Ne dedi bu kadın ya? Nerden çıktı bu Fransız işi? Son senesini tamamlayamadığım lise de zorla İspanyolca almıştım ama Fransızcadan köşe bucak kaçtım. Ikınıp sıkılmanın bir sonu olmayacağını farkedince konuşuyorum.

"Si, si!"

Bir an birbirimize bakıyoruz. İspanyolca evet demem tuhaf bir şekilde işe yarıyor, başını geriye atıp bir kahkaha atıyor Bayan Goldberg.

"Ah, espri anlayışını sevdim. Ne zaman başlayabilirsin?"

"Ney?!"

Ay, böğürmesem iyiydi.

"Yani, yani işe alındım mı?"

Başını sallarken bir mmm-hı sesi çıkarıyor.

"Evet. Bilgilerini Andrew'a bırakmışsın."

Andrew kim ya.

"Bence bir sorun yok."

"Bence de, yani her şey tamam, süper..."

Bu Nasıl Hizmetçi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin