6.1

2.2K 120 24
                                    

Ayaklarım yolları santim santim adımlarken burnuma deniz kokusu, içime huzur doluyordu. Yanımda yürüyen Selim'in varlığı kalbimi ince ince yokluyor, heyecanımı zirvelerden indirmiyordu. Vücudumun yanında süzülen elim ara ara eline değiyor, önce oranın sonra tüm benliğimin ince bir sızıyla yanmasına neden oluyordu. Konuşmuyor, sadece önümüzde uzanan sahil yolunu adımlıyorduk.

Bir kez daha beni küle çeviren olay tekrarlanınca yani elim eline değip sessizce ayrılırken daha fazla beklemek istemedim. Elim eline kısa bir yolculuğa çıktığında bakışlarımı yerde tutmaya özen gösteriyordum. Parmaklarım ellerine değdiğinde Selim'in irkildiğini ve bakışlarının bana döndüğünü hissettim. Cesaret ister gibi birkaç saniye ben de ona baktım fakat sonra utanarak hızla önüme döndüm. Dudaklarım arsız bir gülümsemenin etkisiyle hareketlenirken ben onları zapt etmek için birbirlerine bastırdım. Selim'in ince uzun parmaklarıyla parmaklarım birbirine kilitlenirken bacaklarımdaki hissizlik artmıştı. Yürüyeceğim yolu göremeyecek şekilde karardı gözlerim. Düşecek gibi hissedip Selim'in avuçlarındaki elimi sıkıp güç aldım. Gözlerim usulca kapanıp derin ve denizin tuzlu kokusuyla dolu bir nefesin ardından yeniden açılırken kendimi daha iyi hissetmeye başladım.

Büyük bir heyecanla gözlerimi ona kaldırdım ve yeşil gözlerini bana bakarken yakaladım. Yüzündeki tüm mimikler hareketsiz durup donuk bir görüntü verse de gözleri o kadar yoğun bakıyordu ki bu tüm mimiklerine değen bir bakıştı. Adımlarımız yavaşladığında gözlerimi gözlerinden çekemez olmuştum.

"Bana öyle bakmasana." diye mırıldandım. Sesim çıkmıyordu nedensizce.

"Sen de böyle nefesimi kesmesene." diye fısıldadığında kalbimin durduğunu düşündüm. O fısıltı içimde öyle bir gürültüye neden oldu ki belki de kalbimin sesini duyamaz oldum.

Gözlerimi önüme çevirip ondan kaçarken tek nefeste konuştum. "Ben bir şey yapmadım ki." Baş parmağı elimi usul usul okşarken, "Emin misin?" diye sordu. Ama bu haksızlık.

"İstersen eski halimize dönebiliriz." diye saçma bir öneride bulundum.

"Sence ben bu eli bir kere tuttuktan sonra bir daha bırakır mıyım?"

"Bırakmazsın değil mi?" dedim kısılmış gözlerim yeşil gözlerini tararken.

"Bırakmam."

"Bırakma."

Dalgalar, ruhumu kaplayan heyecan hissi gibi coşup kayaları sesli sesli döverken yüzüme yayılan tebessümü atamıyordum. Yanaklarımın belli noktaları ağrıyordu artık fakat bu hisse engel olamıyordu.

"Gülüp durma şöyle ya. Vallahi içim gidiyor."

Gülümsemem iyice genişlerken, "Ne yapayım? Engel olamıyorum ki." dedim neşe kattığım sesimle.

"Bu gülüşlerin sebebi ben miyim?"

Cümle beyin merkezime ulaştığında istemsizce hızla bakışlarımı ona çevirdim ve 'ne salak saçma sorular bunlar' bakışı attım. Hatta dayanamadım bir de, "Yok şurada oturan amca." diye homurdandım. Dönüp de bakışlarımla işaret ettiğim yere bakarken gülerek sabır çekmeye başladım. Orada gerçekten bir amcanın oturuyor olması da ayrı bir olaydı.

"O zaman Allah razı olsun o amcadan. Şu dünyanın yedi harikasından daha güzel yapıtı gözlerime sunduğu için."

Gülerek kafamı hafif hafif sağa sola salladım. "Salak."

Sahte bir endişeyle gözlerini büyüttü. "Ne kadar ayıp, insan sevgilisine böyle der mi? Edepsiz misin sen?" Kendimi tutamayıp bir kahkaha salıverdim. O kadar mutlu ve huzurlu hissediyordum ki kendimi her şeye kahkahalarla gülesim geliyordu.

Bay Bilinmeyen #TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin