Tanıtım

220 54 33
                                    

The Score - Glory (Şarkının sözlerini kitapla uyumlu olduğunu düşünüyorum, bir bakın derim.)

İnancımız ve töremiz her zaman soyumuzdan önce gelirdi. Küçüklüğümüzden beri bize bunu aşılamışlardı. Çünkü töremiz bizi var eden şeydi. İnancımız ise bizim tanrılarla aramızdaki tek ve özel bağdı.

İnsanlarımız ve atalarımız doğduğumuzda bir ruh eşiyle doğduğumuzu söylerlerdi. Bu ruh eşi, bir insanın aksine doğadaki her hangi bir varlık olabiliyordu.

Ruh eşi hayvanlar aleminden olanlar o hayvanın güçlerini ve özelliklerini alıyordu. Bitkiler aleminden olanlar ise çoğunlukla bitkilere yakın olabilmek için çiftçilikle ilgileniyorlardı. Büyük anneme göre işe yaramaz kişilerin tekiydi. Ben koca yaşlı deri tulumunun dediğine katılmıyordum. Çünkü çiftçilik bu dünyanın hakimiyetini elinde tutuyordu. Birçok ekini yetiştirip bizlerin önüne sunuyorlardı.

Bir de efsanelerde kalan alemler vardı. Bu alemden ruh eşi çıkan kişi yüzyıllardır olmamıştı. Büyük annemin tozlu ve eskimiş kitabında yazılanlara göre bu alem tanrılar tarafından seçilirdi. Tanrıların özel insanlara hediyesiydi. Bu beni ürkütüyor, ne zaman duysam tüylerim diken diken oluveriyordu.

Her genç yirmi yaşına geldiğinde ruh eşini bulurdu. Sergilediği tavırlar ve fiziksel görüntüsü bunu destekler ve son olarak ruh kahinlerinin yanına giderek hangi alemden olduğunu söylerlerdi. Değişik otlar ve büyülerle size büyü yaparak tanrının onayını istiyorlardı. Eğer doğru bir ruh eşine sahip ise o aleme özel mühür basılıyordu bileğine. Bu mühür tanınmamızı sağlıyordu.

Öldüğümüzde ise bileğimizdeki mühre göre farklı gömülüyorduk. Bitkiler aleminde olanlar toprağın altına gömülürdü. Bitkilerin kökleriyle orada kök salardı. Hayvanlar aleminde olanlar ise yakılır ve ruh eşinin yanına gönderilirdi. Efsanelerde kalan alemlerde ise ölüm sonrası beyaz bir elbise veya herhangi beyaz bir şey giydirilir, güzel koku ve çiçeklerle süslenip derin bir suyun yada denizin içine atılırdı. İnancımız bizlere en güzel ölümü sağlıyordu.

Atalarımız, ruh eşini bulamayanlara 'cansız, ruhsuz' insan derlerdi ve onları bir mağaraya tıkıp ölüme mahkum ediyorlardı. Bu mağaradan ruh eşini bulup dışarı çıkan çok az kişi vardı. Halkımızın ve o insanların anlattığına göre bu mağarada çeşitli işkenceler uygulayarak sinirlerini zorluyorlardı. Kulağa çok ürpertici geliyordu ve ben oraya asla gitmek istemiyordum. Çünkü iki ay sonra bugün yirminci yaşıma girecektim. Tahmin edebileceğiniz gibi henüz ruh eşimi bulamamıştım.

Anneme göre ruh eşim bir bitkiydi, babama göre ise bir hayvan. Asıl ilginç olan büyük anneme göre de bir efsanevi yaratıktım. Ne zaman nedenini sorsam bana gözlerimdeki taşıdığım saf ateşten bahseder ve bana "Seni görüyorum, senin ruhunu görüyorum." derdi. Eski ruh kahininden bunu duymak resmen benim ölümümü duymak gibiydi.

Peki neden bendim? Daha doğrusu neden benim ruh eşimi seçmişlerdi?

"Ateşin sizi çağırdığı bu kitabı okurken gerçek ateşin oyunuyla ve gücüyle tanışacaksınız... Dikkat ateşle yaklaşmayınız! Zira bu cehennem ateşinde kül olursunuz"

MERHABALAR!

Öncelikle bu kitabın kurgusu ve karakterleri tamamen bana aittir. Kendi hayal dünyamın içinde uzun bir süre var olan konuyu yazıya dökmek istedim. Çok yazıp çizdim ve en iyisini sizin önünüze sunmak istiyorum. Karakter resimlerini vs koymadım kendi kafanızda ki karakteri de canlandırabilirsiniz yada bana öneride bulunabilirsiniz. Keyifli ve bol aksiyonlu okumalar diliyorum.

BURAYA BAŞLADIĞINIZ TARİHİ BIRAKABİLİRSİNİZ >>>>

❤️

Zümrüd-ü AnkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin